12 Nisan 2012 Perşembe

31. İstanbul Film Festivali onüçüncü günü "abla"nın gördüğü filmler: Kilisedeki Gecekondu, Beyaz Saçlı Gelin, Yargısız

12 Nisan 2012 Perşembe, "abla" üç film görürse de iki sayar: Hong Kong, 1993 yapımı Beyaz Saçlı Gelin, gösterilen kopyanın -sağanak yağmurda, "abla"nın evindeki çanak antenin ancak sağlayabildiği türde- kötü görüntü kalitesiyle parlak renkli -izlenimci- dijital tablolar sunar, filmin konusu hakkında da eh! iyi kötü fikir verir. Yönetmen Ronny Yu, oyuncular Brigitte Lin, Leslie Cheung, Francis Ng... Bir Çin Sinema Geleneği: Wuxia bölümünden bol ödüllü film, kurtların büyüttüğü bir kız, tuhaf sihirli yetenekleri olan siyam ikizleri, kılıç ve Kung Fu ustaları, havada dönerek yükselme, anında varolma-yokolma hünerleri barındırır; son yıllarda emsallerini bolca izlememiş izleyiciye -bir ihtimal bu, gösterim sırasında salondaki hareketliliğin açıklamasıdır- bir şey ifade etmez.

İtalya, 2011 yapımı Kilisedeki Gecekondu: Yönetmen Ermanno Olmi, oyuncular Michael Lonsdale, Rutger Hauer, Massimo De Francovich... Yıllara Meydan Okuyanlar bölümünde yer alıyor olsa da Sinemada İnsan Hakları Yarışması bölümü filmi ağırlığındaki film, kilisesi, cemaatinin devamsızlığı yüzünden kapatılan çok yaşlı rahibin son günlerinde, Fransa'ya geçerken binaya sığınan kaçak göçmenlerin kısa süren konukluğunu anlatır. Biri telefonla geride kalanlardan birine "tekne çok kalabalıktı, çok azımız karaya çıkabildik" acı haberi verir, babasız bir bebek doğar, yaralı biri iyileştirilirken bir ikisi de karınlarına sarmak üzere patlayıcı yaparlar. Yıllar önce Nalın Ağacı filmine bayılıp takibe aldığı yönetmenin, tiyatro sahnesi benzeri az mekanlı stilize, durağan bu son filmi "abla"yı, metni de dahil hayal kırıklığına uğratır.

"Abla"nın festivalin başından bu yana izlediği "35 civarı film içinde en iyisi!" dediği Fransa, 2011 yapımı Yargısız, döşenmiş laser altyazısıyla vizyona hazır: Yönetmen Vincent Garenq, oyuncular Philippe Torreton, Wladimir Yordanoff, Noémie Lvovsky... Sinemada İnsan Hakları Yarışması bölümünden filmin yönetmeni "Bu kadar dolu salon için çok mutluyum" der, "film Türkiye'de dağıtılacak bunun için de çok mutluyum. İstanbul'a son olarak 20 yıl önce gelmiştim, çok değişmiş buldum. Film özyaşam öyküsü anlatan bir kitaptan, okuduğumda şoke oldum filmi yapmak zorunluluk haline geldi, yapımcım okudu o da şoke oldu, senaryoyu yazdım, başrol oyuncuma okuttum o da şoke oldu, siz de izlediğinizde şoke olacaksınız." Fransa'nın kuzeyinde Outreau'da üç çocuğu ile yaşayan icra memuru Alain Marecaux ile karısı, 2001'de bir gece sabaha karşı basılan evlerinden apar topar alınır, yöreden 12 kişiyle birlikte bir pedofili davasının sanıkları olarak tutuklanırlar; oysa masumdurlar. Hapiste açlık grevi'ne saygı gösterilen, şartlı tahliyesi sırasında, çocuklarıyla görüşmesi sakıncalı Marecaux'nun, üç küçük çocuklu kuzeninin yanına yerleşmesini uygun bulan adalet sistemiyle Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ülkesi Fransa'dan, mutlaka izlenmesi gereken filmi "abla" daha fazla anlatmaz. Yönetmen film sonrası soruları yanıtlamaya döndüğünde salon neredeyse hiç eksiksiz beklemektedir:
S. "İcra memurları korkmalı mı sizce?" Y. "Bu dava Fransa'da çok büyük bir skandala neden oldu, adalet tarihi Outreau öncesi ve sonrası diye ikiye ayrıldı. Avukatlar hala müvekkillerini savunurken bu davayı gündeme getiriyorlar, 2005'te sonuçlandı, 2006'da tüm Fransa'da sadece bu dava konuşuldu, biz iki yıl önce davanın sonuçlanmasından 5 yıl sonra çekmeye başladık, Fransa'nın kuzeyinde çekmek istedik engellendi, bir hapishane çekimimiz de müdür davaya katılanlardan biriymiş, engellendi. Gösterimlerden birinin sonrasında birkaç avukatla ve bir yargıçla konuştuk; yargıç tebrik etti ama Marecaux oğluyla bir şeyler yaptı gibi geliyor bana dedi ve gitti. Hala hazmedemediler, ama halk adaletin yanılabileceğini fark etti... Bir de, yargıç okulunda 60 öğrencinin katıldığı bir gösterim yaptık, sonunda çok soğuk bir hava esti."

S. "Beraat sonrası devlet maddi manevi tazminat ödedi mi?" Y. "Evet çok yüklü bir şeyler ödendi ama miktar bilinmiyor."

S. "Dehşetle izledim, aynı şey bir 3. Dünya ülkesinde olsaydı yer yerinden oynardı, Avrupa İnsan Hakları devreye girerdi; Avrupa'da, yakın zamanda... Deliller bu kadar sığ mıydı? -alkışlar arasında- Kınıyorum!" Y. "Evet, hukuk sistemi nerede olsun hata yapabiliyor, Alain Marecaux'nun şansı 12-13 kişi olmalarından, tek kişi olsaydım hala içeride olacaktım, demişti." Yönetmenin de katıldığı ve şaşırdığı "Adalet sisteminde hala geri dönüş ve özür yok. Kitap kesinlikle sadakatle uyarlandı, hatta kitapla yetinmedim dava dosyasını inceledim."

S. "Sonunda asıl zarar gören çocuklar oldu, Marecaux'nun çocuklarıyla ilişkisi ne oldu?" Y. "Film Marecaux üzerine odaklandı ama diğer sanıkların çocuklarının da nasıl etkilendikleri anlatılıyor kitapta. Çocukların hayatları mahvoldu, 20'li yaşlarında ikisi filmde çalıştılar, hayata ilişkin hiç planları yok."

S. "Ön soruşturmasız ev basma oluyor mu?" Y. "Gördüğünüz gibi fiziksel şiddet yok ama her şey psikolojik şiddet..."

S. "Hemen hemen hiç müzik yok?" Y. "Koyacak olsaydım da soğuk bir şey düşünürdüm, duygusallığı arttıracağı için istemedim."

Fransız bir öğretmenden S. "Çocuk haklıdır, yalan söylemez mantığıyla davranıyoruz, bu bizi yanılttı, bu yüzden şoke olduk" Y. "Fransa'da önceleri çocukları hiç dinlemezdik, 10 yıl önce Dutro olayı yaşandı, büyük bir pedofili olayıydı, bu da ardından gelince çocukları dinleyelim denildi ama öteki uçta, biz ortayı bulamadık; zaten yargıç Dutro davasını çok öne sürdü."

Bir Fransız Türk'ten S. "Hiç baskı ile karşılaştınız mı?" Y. "Hiç politik baskı görmedik, polemik bile olmadı. Benim fark ettiğim, Alain'in de söylediği göreceksin, beraat ettik ama o kadar kolay değil, insanlar hep biraz şüpheli davrandılar."

S. "Yargıçlarda bir reform oldu mu?" Y. "Ufak tefek; bir anket formu dolaştırıldı, biz de ümitlendik ama fazla bir değişiklik olmadı. Gözaltına alındığında avukat bulundurma konusu bu davaya bağlandı ama değil, Avrupa Birliği kaynaklıydı."

Hiç yorum yok: