25 Ekim 2018 Perşembe

Abla”ya Göre Hâl ve Gidiş 47 (Mübadele ve “nokta”)


Kuzeninin kızının mesajı, Mübadele başlıklı bir konser duyurusunu iletir:
Eski silahhane, İTÜ Maçka Kampüsü, Mustafa Kemal Amfisi’ni dolduran mübadillerce beğeniyle izlenen; 2018 Avrupa Kültürel Miras Yılı kapsamında, Avrupa Birliği’nin maddi desteğiyle, Ahmet Ozan Baysal ve Alexandros Charkiolakis’in Türkçe, Rumca iki dilde hazırladığı, Recep Gül’ün besteleyip incelikli, derin, ölçülü metnini düzenlediği, ilk kez seslendirilen konser, Kavala’lı Ayşe ile Karadeniz Bölgesi’nden Despina’nın birbirine ters yönlerdeki zoraki göçlerini anlatır.
 
Anneannesi 1924’te, başını henüz örttüğü 14 yaşında, Girit’in Hanya limanından gemiyle Türkiye’ye doğru yola çıkar. Dayısının anlatımına göre, annesinin ailesi, asıl yerleşim yukarıdaki Adatepe yerine, o sıra ufak bir iskele çevresindeki üç beş ev Küçükkuyu’yu, “biz sahil insanıyız” diyerek tercih ederler. “Devlet babamlara adam başına 35 zeytin ağacı vermiş. Beş erkek kardeş bir yandan fırıncılık da yaparak, bu günlere geldik işte.”
 
Üçüncü kuşak mübadil “abla”nın içindeki, belli ki genlerine işlemiş hüzün, bir anda yerinden yurdundan edilip yıllarca didinip bin bir emekle kurduğu düzenini birer çıkınla terk etmek zorunluluğundan, rızasız göçten, göç ettirilmeden kaynaklanmakta.
 
Kızının küçük ailesinin, kendi sanatçı kimliklerinin gerçek çapını görebilmek niyetiyle yapacakları göç ile ilgisi olmasa da “abla” genetik kaygı kaydıyla tedirgin. 8 10 2018 özel tarihinde, her ne kadar bir başka bilinç düzeyine geçmiş ve eski muhalefetini terk etmiş olsa da, arada bulanan dileğinde, duru olması gerektiğini bilir.
 
Olumsuz duygular zihnine üşüştüğünde, Urfa’da katıldığı Işığın Sonsuzluğu Semineri’nden öğrendiği gibi “Dur!” deyip sakinleştikten sonra, sorununun çözümü için ışığı davet eder. Dileğini olumsuz her tür düşünceden ayırır, arıtır, “ama…” demez; “çocuklarımla beraber gideceğim, her şey kolayca, sevgiyle neşeyle olacak” der, “yeni yaşamım öncekinden güzel olacak.” …olacak NOKTA.
“Nokta”: Dileğini nokta ile bitirir. Üç nokta, ama, boşluk kaygı ile doldurulur, bilir fırsat vermez.
“Abla”nın dilekleri yalnızca iyilik sözleri taşır ve noktayla biter.

“Abla”ya Göre Hâl ve Gidiş 46 (Kalkanoğlu Pilavcısı’ndaki Kadın)

 
Filmekimi’ni izlediği sıra, film aralarında İstiklâl Caddesi’nin arka ara sokaklarında dolanırken “abla”nın yaptığı lezzetli keşiflerden biri, Ayhan Işık Sokak’taki Tarihi Kalkanoğlu Pilavcısı.
Üçüncü ziyareti sırasında, ayağı uğurlu mu gelmiştir ne, arka arkaya yedi sekizer kişilik iki grup masaları da birleştirerek, pilavcının iki göz odadan ibaret minik mekânını doldurur. Şahane karalahana çorbasını bitirip pilava geçmiş “abla”nın, kapının karşısında bir başına oturduğu masaya yanaşan hanım mahcup ifadeyle masayı paylaşıp paylaşamayacağını sorar, aldığı olumlu yanıt üzerine oturur.
Buraya, Ankara’dan her gelişinde uğradığını söyler. “Urfalıların yanında çalışırken alıştığı” bol acılı kurufasülyeli pilavını yerken, bekâr olduğunu belirtip “bilgi edineyim, deneyim olsun” gerekçesiyle, özel yaşamını soruşturduğu “abla”nın eşinin, bir iş arkadaşına sevdalandığını, boşandıklarını dikkatle dinler. Yorumu, sohbet aralarında, -“abla” sayar, üç kez-, “kadın kandırmıştır onu!” olur.
Yıllar önce bir Kadınlar Günü afişini, kadın ayakkabısının ince sivri topuğunu ters yerleştirip –görünmez- ayağa batıp kanattığı grafikle tasarlayışını hatırlayıp kadın kadının kurdudur gözlemine halâ rastlamaktan yorgun “abla”, ağır ağır, sakince, anlaşıldığından emin olana dek tekrarlar: “Kız bekârdı, benim eşim ise evli ve çocuklu bir adamdı, sorumlu olan oydu.” Karşısındaki kadının yeniden itiraza kalkıştığını görür yineler: “Bekâr insan istediğine âşık olabilir, özgürdür. Sorumluluğu olan eşimdi.”
 Çorba ile pilavın verdiği midesel fiziksel tatminin yanı sıra, masa arkadaşının aşılmaz görünen önyargı duvarına açtığı minicik gedik sayesinde, metafiziksel tatminle zenginleşmiş “abla” pilavcıdan mutlulukla ayrılır.

“Abla”ya Göre Hâl ve Gidiş 45 (Semerci Ustası: Bir Bilge)

İkinci kuşak kuzeninin yolladığı video “abla”nın mutlaka paylaşılması gerekenler kutusunda fazlasıyla beklemiştir: Urhan Amca’nın Çuvaldızı
TSPB (Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği) Kısa Film Yarışması'nda ilk ona giren, Taner Yılmaz’ın çektiği "Urhan Amcanın Çuvaldızı", bir halk bilgesini tanıtır. O kadar özlü bir anlatımdır ki “abla” ekleyecek bir şey bulamaz.
 
 
https://gidatarim.com/editorun-secimi/urhan-amcanin-cuvaldizi/78553.html

17 Ekim 2018 Çarşamba

“Abla”ya Göre Hâl ve Gidiş 44 (Göbeklitepe’de meditasyon)


Gün be gün olumlu sonuçlarını gözlediği Aile ve Karma Dizimi’ni yaptırdığı danışmanından, dört ay önce aldığı mail üzerine “abla”, 2018 Ekim’inin 12. günü arkadaşlarıyla Şanlıurfa’ya yollanır. Çoktandır Göbeklitepe’yi görmek programındadır, üstüne üstlük bu kez Işığın Sonsuzluğu içerikli bir meditasyon, dileğini süsler.
Beklenenin üstünde katılımla, 60 kişi aynı niyetle Urfa’da buluşur; ertesi gün Göbeklitepe’ye meditasyon için gidecek olan çoğunluğu kadın, grup, birkaç saat boyunca otelin geniş salonunda “kendi hakkında düşünmeye” davet edilir.
13 Ekim sabahı, vilayetten gelen, kazılmakta olup çepeçevre ahşap patikayla dolaşılan ören yerini örten, sonsuzluk işaretini anımsatan çatının yenilenmesiyle ilgili uyarı üzerine 07:30’da otelden çıkıp Göbeklitepe’ye varılır. Etkileyici müzik eşliğinde kısa bir gösteri ardından -“abla”nın fikre hayran kaldığı- travers döşeli yolla kazıya varılır. Herkes sessizce kendi yerini bulur ve “derin düşünme” anlamına meditasyona başlar. Rehberleri dışında herkesin kadın olduğu bir yerli turist grubunun geldiği sıra, yavaşça toparlanılır ve ören keşfe çıkılır.
“Abla” ve birçoğu için tepedeki dilek ağacı çekim noktası: Ağaca sırtını verip dibine oturma niyetiyle yanı başındaki, meditasyonunu örselediği hanımdan “abla”nın aldığı tek tepki, tek bir söz; “sığamadık”. Yerine yerleştikten bir zaman sonra gözü önünden tek tek tüm olası yanıtlar geçen, “anda meditasyon”un mucidi “abla” durumu değerlendirir ve yanındaki hanımın güzelim “doğru” sözcük seçimine duyduğu hayranlıkla ona sarılır; aklında sadece doğru sözcükleri seçerek Dünya’da cenneti yaşama fikrinin harika ışıltısı, Işığın Sonsuzluğu’nun kendisine verdiği ilk büyük armağan.
Yürüyerek vardıkları, “burada gece kalmak ne güzel olurdu” dileğinin çok kısa zamanda gerçekleşeceğini bilmeden, “abla”nın odalarından birini fotoğrafladığı Pınarbaşı Taş Konak’ta kahve molası sonrası inilen merkez canlı; misafirperver Şanlıurfa turiste alışkın. Grup rastlaştıkça diğerlerine “Gümrük Han’a gitmeyi unutmayın, Eşkıya’nın bazı sahneleri orada çekilmiş” türü tüyolar vererek gezmeye başlar. Balıklı Göl, Çifte Mağaraları üzerinde kaleden Urfa’ya bakarak Menengiç Kahvesi, Bedesten gibi güzelim hanlar, gün sonunda elbette çiğ köfteli, türkülü, oyunlu sıra gecesi…
14 Ekim sabahı son meditasyon, Işığın Sonsuzluğu ile nasıl çalışılacağı konuludur.
Kentlerin kurucusu Ktisis’in elindeki, Roma ayak ölçüsü 29.7 cm’nin A4 boyutu olduğunu hayretle keşfettikleri, Haleplibahçe Mozaik Müzesi’ni önceki gün gezmiş “abla” üçlüsü görkemli Şanlıurfa Müzesi’ni sona bırakmıştır: Ankara’ya dönecek oda arkadaşıyla vedalaşan “abla” üçlüsü, öğleye doğru otelden ayrılır, yerli halkın bebek arabalarıyla rahatça gezdiği işlevsel düzenlenmiş zengin müzeyi gezmeye başlar. Bitiremeden, Helenistik Dönem kısmında, uçağa yetişmek için akılları geride kalarak taksiye binerler. Kısa bir şüphe anında uçak bileti yeniden kontrol edilir, anlaşılır ki uçuşa yetişmeleri mümkün değil! “Abla”da, az önce kullandığı ünlem kadar bile duygu değişikliği yok; o, zaten kalmaları gerekiyormuş da nasıl yapsak, diye düşünmekteymişçesine sakin…
Müzeye dönülür; lokantada lahmacun sipariş eder, beklerken Pazartesi sabah erken saate yeni biletler alınır, Taş Konak’ta geceleme organizasyonu yapılır. Kalanı sindirilerek gezilen müze sonrası Taş Konak’ta, evlerinde duygusuyla güzel gece ardından, sonradan “iki de kız” ekleyen “aynı anneden on erkek kardeş”in biri Kusay’ın 05:00’te uyanıp hazırladığı özenli kahvaltı sonrası, “bir daha ne zaman geleceksiniz?” sorusuyla uğurladığı “abla” üçlüsü, alçakgönüllü havaalanına oradan da İstanbul’a ulaşırlar.
Dönerken ruh cepleri ışıkla dolu “abla”nın, Işığın Sonsuzluğu’nun hediyesi olduğunu bildiği iki gözlemi daha: Uçuşla ilgili durum değişikliği sırasındaki sükûneti, arkadaşlarından birini rahatlatmış demesine göre; ki bu, “abla”nın kendini biraz daha sevmesine yol açar. Diğer arkadaşı ise, yeni bir partnerle hayatının 50’li yaşlardaki kısmını hiç acele etmeden planlarken, “abla”nın “eh artık torunumu da gördüm, ölmekten başka işim kalmadı Dünya’da” yanılgısına koca bir yeni pencere açar.

16 Ekim 2018 Salı

“Abla”ya Göre Hâl ve Gidiş 43 (Filmekimi ve ezoterik izdüşümleri)

 
Filmekimi’nde ilk filmi Arctic’i izlemek üzere 11:00 seansı için, Atlas Sineması’nın çok beğendiği -amfi tiyatro- salonunun basamaklarını tırmandığı sıra “abla”, ikinci kuzeninin sabahtan dikkat çektiği, -tersten okunuşu da aynı 8 10 2018 (8102 01 8)- çok özel günün verdiği derin ilhamla, birden yeni bir karara varır: Kızının küçük ailesinin yurtdışına göçme fikrine direnci kaybolur ve bir anda yerini ezoteriklerin demesiyle, -ortak payda (Müslüman = teslim olan)- “teslimiyet”e bırakır. Konuya, son birkaç yıldır, önce açık sonra üstü örtülü karşı çıkmalarının, yerini bu kadar dar bir zaman aralığında, “Baharda ben de onlarla birlikte gideceğim” fikrine dönüşüvermesi “abla” için, günün özelliğiyle desteklenen, Tanrısal yanı Yüksek Benliği’nin ilahi bir müdahalesinden ibaret.
Arctic, Mads Mikkelsen, kendisini kurtarmaya çalışırken düşen helikopterden kurtardığı yaralı kadın ve beyaz bir kutup ayısı dışında canlının olmadığı belgesel havasında bir kutup hikâyesi.
Seninle Başım Dertte: Her gece oğluna, görev başında ölen polis babasının kahramanlıklarını anlatan polis anne, birkaç yıl sonra kocasının aslında hiç de temiz olmadığını öğrenir. Dahası suçsuz bir adam da bu yüzden hapistir. Hapisten çıktığında kadın, masumiyetinden epey yitirmiş bu adamı, suçluluk-sorumluluk duygularıyla korumaya alır. Akşamdan akşama oğlana anlatılan hikâyenin değişmesi sırasında bir ara –görüntüde- annenin öfkeyle, sözde kahraman babaya saldırdığı bölüme çok gülen “abla”, romantik, hareketli, bol da kahkaha barındıran filmi beğenir. Oyunculardan biri de Audrey Tautou.
Gölün Altında: “Gençlik Ödülü lafına dikkat etseydim keşke!” diye hayıflanan “abla”, Los Angeles’de partileri dolanan herhangi birinin, kulağına çalınanlarla rahatça böyle bir film yapabileceği fikrindedir; beğenmez ama bir kere tanıtım kitapçığındaki Hitchcock lafına kanmıştır.
Kalpteki Bıçak: Sürükleyici bir seri katil hikâyesi. Eşcinsel porno filmleri yapımcısı rolünde Vanessa Paradis, oyuncuları öldürülmeye başlayınca, rüyaları aracılığıyla katili bulur. Tanıtım kitapçığına göre film “şimdiden bir kuir* klasiği olmaya aday”mış. “Abla” için film, fazlasıyla “kuir”…
Woman At War: İzlanda kırsalında, geri planda bir üçlünün müzik yaptığı, arada Ukraynalı üç kadının şarkı söylediği sıra, çevreci Halla, tek başına eylemler yaparken evlât edinme başvurusuna olumlu yanıt gelince kafası karışır. Öyle ki filmin çözümsüzlük noktasında Ukraynalı üçlü bile sessiz kalır. Müzikli, eğlenceli, duygusal, sürprizli şahane film, “abla”nın gördükleri arasında en beğendiğidir.
Uzun Bir Günden Geceye Yolculuk: Çin-Fransa yapımı film, yarıdan sonra 3D. Bazı izleyicilerin üçte birlik kısmında salonu terk etmelerinin nedeni filmin, “abla”yı da zorlayan, ağır anlatımı.
Biz Hayvanlar: Adı gibi bir film; birbirlerini aşkla hem seven hem de döven ana babanın üç oğlundan en küçüğü –ki film büyük ihtimalle onun anıları-, ağabeylerinden gizlice, tanık olduklarını yazıya ve çizgiye döker. Ufak bir oğlan torunu olması, “abla”nın filmi izlemesini zorlaştırır.
Çifte Hayatlar: Fransız yayıncı, giderek azalan okuyucu yüzünden dertlidir. Genç asistanı, -“abla” gibi eski model (bir üst kuşak)- yayıncıya, kendi kuşağının eğilimleri, hayatın son zamanda aldığı hâl üzerine bilgi, akıl verir. Bol konuşma, çok eşlilik… Tipik Fransız filminin tek esprisi, bir rolün “Juliette Binoche’a önerileceği” konuşmasının muhatabının Juliette Binoche olması.
Reklam filmleri arasında en iyisi “abla”ya göre, Filmekimi tanıtım filmi**dir. Broşür kapağındaki, içinde “Filmde Kalite ve Güvenin Adresi!” yazılı patlangaç ile alt köşesindeki “Since 2002” notu, “abla”nın 20 yıllık grafikerliği boyunca, birlikte çalıştığı tüm yaratıcı ekiplerin en üst derecede dalga geçme ifadesiyken, bu Filmekimi'nde -bir açıdan grafik tasarımın dibine dayanılmış görünmesine karşın- çemberin kapanmasıdır. Zamanında “Cağaloğlu, matbaa işi” denilerek horlanan, “çerçöp olarak” görülen yaklaşımın, artık sempati görmesinin nedeni “abla”ya göre, izlediği Moralev sitesinde okuduğu biçimde, ezoterik: “…Evet, Terazi çerçöp olarak baktığımız şeyleri bile uyuma, dengeye ve işe yarar bir şeye dönüştürmeye çalışır...”
 
 
* Vikipedi açıklamasına göre; “Queer, heteroseksüel olmayan (bknz. homoseksüel olması şart değil) ve azınlıkta kalan cinsiyet ve cinsel yönelimlerin hepsini içine alan bir şemsiye terimdir. Kuir olarak telaffuz edilir ve nadiren Türkçede bu şekilde yazılır.”
*** Moralev: https://moralev.com/2018/10/09/2018-terazi-yeni-ayi-yeniden-yapilanma/

“Abla”ya Göre Hâl ve Gidiş 42 (Stalker ve Uzayda Piknik)

 
 Maaşını alır almaz koşa koşa gidip üç beş kitap almadan çıkmadığı, pasaj içindeki -Burhaniye’nin neredeyse- tek kitapçısına dalıp kapı dibinde uyuklamakta Paşa’yı okşayan “abla”, âdeti üzerine bilimkurgu raflarına seğirtir.
 
Arkadi ve Boris Strugatski’nin yazdığı Uzayda Piknik, ülkesi Rusya’da yayınlanma macerası yıllar almış bir bilimkurgu: Dünyanın birkaç bölgesine inen uzaylıların, dönüşleri ardından geride bıraktıkları, “budur” gibi arabalara sınırsız enerji sağlayan ya da birçoğu hastalıklar, mutant* doğumlar yanı sıra farklı türde yeteneklere neden olan, (“abla”yı yazarlarının yaratıcılığına, hayal gücüne hayran bırakan) pek çok obje ile dolu alanlar girilmez ilan edilir. Bilim adamları incelemelerini sürdürürken, el altından “zamazingo” satışları son hızla yürür. İngilizce “sinsice, sürünerek ilerleme” anlamına Stalker’lardan sezgileri güçlü Kızıl Red, arada hapse girse de hayatta kalır, epey iş yapar, karısı ve Şempanze dedikleri kızını geçindirir. 
Tarkovski’nin eşsiz planlarıyla yarı siyah-beyaz yarı renkli Stalker** filmine esin kaynağı olan, “abla”nın başyapıt  saydığı kitap, ***Edward Artemiev’in bir o kadar derin, meditatif müziğine dek uzanır.
 
 
*Mutant: Organizmaların X, Y, Z, Gama ve benzeri hiper ışınımlara maruz kalması sonucunda hücre çekirdeğindeki DNA dizilimlerinde ve sarmallarında bozulmalar sonucunda canlının fizyolojik ve biyolojik özelliklerinde gözle görülür değişmelerin görülmesidir.
**Stalker 1979 TR iz surucu Türkçe dublaj tek parça
https://www.youtube.com/watch?v=p1y7lEBMyfM
***Edward Artemiev - Meditation (Stalker Movie Soundtrack) 1979! https://www.youtube.com/watch?v=pP1QXKbhqr4