11 Kasım 2010 Perşembe

"Ben," der "abla", "...bir tek kendimden şikâyetçiyim."

Sevgili bir çok klavyedaşıyla mutlu mutlu yazdıkları Birmilyonkalem'in, üç yaşına bastığı Kasım ayının başından bu yana, hemen her gün denize girerek kendisini bile şaşırtan "abla", havaların güzel gidişiyle, kötü olsa kaytaracağı, -bayram bu kadar yakınken pek çok kadının neredeyse içgüdüsel olarak yaptığı- perde yıkama, cam silme türünden doğasına aykırı pek çok işi de neşeyle yapar.

Öğleden sonra, güneş arkaya düşer düşmez dışarı fırlar; "ya yağmur yağarsa, ıslanmadan..." der, kozalak toplamaya tepeye sarar, ya denizin yumuşatıp jöleye benzettiği cam kırıkları için eşelenmeye Tilki Koyu'na, ya da gün batımı için Güvercin Koyu'nda, yazın randevu alınmadan yer bulunmayan Denizatı Restaurant'ın ardındaki kayalıklara yürür. Kendisini evlerine buyur eden eşi dostu da, göbeğini işaret ederek "birbirimizin evine oturmaya, çay yanında kek börek yemeye ihtiyacımız yok, beraberce yürüyüşe gidelim" diyerek ayartmaya çalışır.

Geceleri sobanın yanına açtığı çamaşır ızgarasında kuruttuğu deniz havlusuyla mayosunu, ertesi öğlen, yeleğini, çoraplarını çıkarıp kuşanan "abla"nın, güzelim Kasım günleri akıp giderken tek derdi, sümüklü kedileri: Her sabah ve akşam, Burhaniye'de ucuz kedi krakeri alışverişi yaptığı veterinerden aldığı kuzu antibiyotiğini, kraker koyduğu plastik tabağın dibine damlatır, kaşıkla yayar, üzerine boca ettiği mamayı güzelce karıştırarak ilaca bular, sürgülü tel kapıdan çıkar çıkmaz bacaklarını sardıklarından, ağır çekim yürüyüşle, mamayı serdiği akasyanın dibine dek sürecek uzun yolculuğa başlar.

Ilık lodos gecelerinin desteğiyle, iyi kötü önü alınmışa benzeyen nezle salgınının, havaların mevsim normallerine dönmesiyle nüksetmesinden kaygılanan "abla"nın, Ekim'in ikinci yarısında, soğuk ıslak bir günde verandanın duvarına çıkıp, az sonra düşüp ölecekmiş gibi bağıran, koku almasını engellediğinden çok aç bebek kedinin burnundaki kalın tabakayı, sulandırılmış İsveç Şurubuna batmış pamukla temizlemesi birkaç gün alır. Bir yandan, geldiğinde içi boşmuş gibi görünen postunun, kulak arkalarından başlayan kelliği de zeytinyağı sürerek tedaviye çalışır.

Kuzenlerinin düzenlediği "Küçükkuyu'daki mandalinaları toplama" başlıklı, teyzenin hazırladığı mantarlı ciğerli çok özel menülü, eskilerin, gidenlerin anılarıyla hüzünlü, serin, aydınlık, çok güzel 29 Ekim buluşması için ablasını ziyaret eden küçük kız kardeşin bayıldığı bebek kediye bir ev bulma derdindeki "abla"nın hevesi, -kendisi de, biri kaka kumunun yerini çoktaaaan unutmuş bunak, iki kedi sahibi- kız kardeşinin "çiçek dalında güzeldir" demesi üzerine, kursağında kalır.

Geldiği soğuk gecelerde konaklaması için yaptığı koli ev, -damadın ürkekliğinden esinlenerek koyduğu Tırstım ismi, "abla"nın Filmekimi dönüşü, o on günlük arada ne olduysa Yılıştım'a dönmüş- daha iri tekirle, biraderi tek gözü kör kara kedi tarafından işgal edilince, açıkta kalan bebek kedinin burnu yeniden akmaya başlar.

İsveç Şurubu bittiğinden, Burhaniye'den aldığı, bu kez alkolsüz yerlisiyle ıslatılmış pamuk topaklarıyla dolu minik tepsiyle verandaya çıkıp, hapşırdığında hangi noktadaysa o çevreyi de süsleyen kedilerin, ensesinden yakalayabildiklerini silen "abla", yere serili mama aracılığıyla birbirlerine bulaşan, kâh yatışan, kâh coşan salgına her zaman aynı sabırla bakamaz. Özellikle cama, kapıya, hele hele tele yapışmış, temizlenmesi çok zor ifrazat, zaman zaman "abla"yı "hepinize bulaşsın, hepiniz ölün, siz de kurtulun, ben de!.." noktasına getirir.

Açıkta bir gece daha geçirdiği belli sümüklü üçüncü günde, bebek kedinin burnunu şefkatle temizlerken, "ah bebeğim, canım yavrum, kızıııım" duygusu ile verandada tıksırıldıkça "ölün de, hepimiz kurtulalım!.." duygusu arasında yaşadığı yorucu gelgit sırasında aldığı ani radikal kararla yerinden fırlayarak koli evi sobaya tıkıp yakan "abla", gece ne yaptığına baktığı bebeği kapı önünde görünce, durdurulması zor sulu selli gözyaşlarıyla acı acı ağlarken odanın tavanına bakıp bakıp "bunu bana neden yapıyorsun?" diyerek yetkili merciye sitem ettiği, uzun, ağır bir gece geçirir.

İzleyen gün, tadilât için gelmiş komşularından, plajda deniz dönüşü rastladığı beye, sorusu üzerine, çevresindeki kediler için mama alışveriş adres verirken, zahmetli gecenin etkisiyle, en ucuz mamadan almasını öneren, bu hayvanların doğada beslenmeye uygun donanıma sahip olduklarını, onları pahalı, lezzetli krakerlere, mamalara alıştırarak, aslında iyilik değil kötülük yaptıklarını... söyleyen "abla", -sevmek, sevilmek, ait/sahip olmak türünden alt başlıkları olan-, ego kökenli gerçek nedenin pekala farkında olarak, "ben..." der "hiçbirinden değil, bir tek kendimden şikâyetçiyim."