15 Aralık 2009 Salı

"Abla" sevgili damadını askere yollarken, dünürü, iki oğlu için gözyaşı döker.

12 Aralık 2009 Cumartesi, asker adayı iki oğlundan birini, damadın ortanca kardeşini (İstanbul) Maslak'a jandarma yollayan dünürün, "abla"nın damadı ikincisi için, ev halkıyla birlikte pazar sabahını beklemesi gerekir.

Fotoğraf çekimi için bilmemhangi markanın 2010 yüzü uluslararası manken, 1.5 ay süren uzun görüşmeler sonrası nihayet gelir; kardeşi Maslak'a vardığında, çekimi ancak yarılamış damat, ertesi sabah 05:30'da kendisini evden alan kayınpederi -"abla"nın, "kedi olalı bir fare tuttu" dediği, ama için için de memnun olduğu eski kocası- marifetiyle havaalanına ulaştırılır.

Telefonla arayıp verdiği bilgiye göre, "abla"nın sevgili damadı, rötarlı olarak Ankara'ya iner, MHP'nin mitingi yüzünden Esenboğa'dan AŞTİ'ye oyalanarak varır, bir gece önce internetten bulduğu bir yazıdan öğrendiği seyahat acentesinin yarım saate bir kalkan otobüsüyle 150 km. daha yol alır, (Ankara) Şereflikoçhisar'a, dilediği gibi gündüz gözü varır.

"Abla", dünür, -üç vakte kadar asker olacak- küçük oğul üçlüsünün, aile hikâyelerinin birbirine içtenlikle aktarıldığı, diğerini bilmenin yarattığı, katıksız sevgi ve güven üreten, doyulmaz sohbet yüzünden uzadıkça uzayan kahvaltı, öğlen saatlerine yakın isteksizce bitirilir.

Oğullarının yerleri belli olunca, gözünün yaşı da kurur gibi olan sevgili dünürüyle "abla", Maslak'taki askerin ufak tefek eksiği için yakındaki alışveriş merkezine giderler. İşlerini görür, paketleri yükledikleri küçük erkek kardeşi metronun girişine bırakır, havanın soğuğuna karşın evden çıkma cesareti gösterip alışveriş merkezini tıklım tıkış doldurmuş kalabalığa karışırlar.

Önce, pek çok film gösteren sinemalar panosu önüne dikilen dünürler, kendilerine uyan bir seans var mı, diye bakınırlarsa da, en az bir saat beklemeleri gerektiğini görünce sinemadan vazgeçerler. Yakındaki kahve dükkânında bir mola vermek üzere o yana seğirten iki kadın, -bereket kızıyla daha önce oraya uğramıştırlar da "abla"nın servis prosedürü hakkında fikri vardır-, kuyruğun arkasına takılıp yavaş yavaş ilerlerken, vitrinden yarıyarıya paylaşmak üzere beğendikleri iki pastayı sipariş ettikleri tezgâhtarın, -okuyamadıkları bin seçenek içinde zaman yitirmemek için- kahve önerisine güvenir, oturur, adlarının okunmasını beklerler. Kahve dükkânı kalabalığı uğultusunda, sabahki kahvaltının uzantısı sayılabilecek güzel sohbet yeniden kurulur, -diğer boylar kova standardında olduğundan küçük bardak istedikleri- kahveleri tükenene kadar da sürer.

Dünürler, yılbaşı süsleriyle ışıltılı alışveriş merkezinin işlek olmayan arka koridorlarına da dalar, tenha, kalabalık demeden epeyce gezer, Maslak'a giden askerin hamile eşi (kızının, -"abla"nın, Türkçe'de bayıldığı, akrabalık konumu için kullanılan pekçok güzel sözcükten biri olan- eltisi) için, bebek için giysilere bakar, bakmak ne kelime, taşıdığı potansiyel yüzünden severler.

Askerlerle haberleştikçe gelen güzel haberlerle, hüzünden arınıp şenlenen gün, dönüş yoluna çıkacak ana-oğulun telâşıyla tükenir. "Abla" iki günde üçüncü kez yaptığı gibi, -kızının, iş temposu yüzünden gözyaşı dökmeyi sonraya bıraktığı vedalaşmalar sırasında- asansörün hareketiyle, hazır ettiği bardak dolusu suyu, merdivenlerin duvar dibine doğru, "su gibi gidip su gibi gelin!" dileğiyle, döker.

8 Aralık 2009 Salı

"Abla", sevgili damadını askere yolculamadan, Adıyaman'daki çocuklara iki koli dolusu sevgi yollar.

Güneşli kış günlerinin sonuncusu, cumartesi sabahı, damadıyla asker alışverişi yapmak üzere Eminönü'nden, Uzunçarşı Caddesi yokuşuna saran "abla", oyuncak toptancılarının, dükkânlar dışına, neşeyle taşan kolilerini görünce hız keser.

Birmilyonkalem'deki editörlerinden aldığı "Adıyaman'da bir çocuğunuz olsun mu?" diye soran mesaj üzerine, Adıyaman 80.Yıl Rehabilitasyon Merkezi'nde kalan 8-17 yaş arası zihinsel engelli 30 erkek çocuğu için giysi, Adıyaman Sevgi Çocuk Yuvası’nda yaşayan 7–10 yaş arası 13 kız, 7 erkek ile, 11-15 yaş arası 7 kız, 2 erkek çocuğu için oyuncak ya da giysi... seçeneklerinden, oyuncakta karar kılan "abla", damadın yardımıyla, bir torba bebek, küçük arabalar, bir basket, bir de bowling seti ile iki saz, iki gitar seçer, kara bir naylon torbaya doldururlar.

Mercan'da, bir kaç gün önce, geçici olarak İstanbul'a taşınırken sapı kopan bavulunu tamir için imalâtçısına bıraktığında rastladığı, asker malzemesi satan küçük dükkâna giren ikiliden "abla", koca torbayla içeride trafiği aksattığını farketmekte gecikmez; damadın eline alınacaklar listesi tutuşturan becerikli tezgahtârın "ablaya çay söyle!" diye seslenip emanet ettiği gencin kalktığı, kaldırımın 50 cm dışında, cadde üzerindeki tabureye buyur edilir.

Askere gitmesi kesinleşeli, herkesin kendi deneyimini severek aktardığı damat, kan taşından, -isteğe göre- postala kadar çok detaylı listeden gereklileri, gereksizlerden ayırmaya çalışadursun, "abla", yüzü güneşte, kalabalık Mercan trafiğinin yanıbaşından akışını ilgiyle izler.

Üç torba da ikinci alışverişten yüklenen damat kaynana ikilisi, ara sokaklardan bayır aşağı, Eminönü Meydanı'na inerken gözlerine ilişen ışıklı oku takip eder, torbalarını bacaklarının arasına alıp, duvar dibindeki küçük bir masanın iki yanındaki taburelere iliştikleri bir de künefe molası verirler.

Oyuncakların, PTT'den kargoya verilmesi pazartesi sabahına kalır: Kahvaltıdan bir telâş kalkıp, bulaşığı kızına bırakan "abla", naylon torbayı yüklenir, Şişli Postanesi'ne gider. Ambalajlarını bozmak istemediğinden, PTT'nin büyük kutularından ancak iki tanesine sığabilen oyuncakları, Sosyal Hizmetler İl Müdürü Murat Demirkol adına yollar.

Bir sonraki pazartesi, damadını, henüz belli olmayan bir yere acemiliğini yapmak üzere yolculayacak "abla", kışı İstanbul'da geçirip, kızına, kocası dönene kadar arkadaşlık etmek niyetiyle Kuzey Ege'deki evini bırakıp gelirken, yüreğini en çok sızlatan, veranda dolusu, Adıyaman'lı çocuklar kadar öksüz-yetim, birbirinden güzel kedicikleri...