11 Nisan 2012 Çarşamba

31. İstanbul Film Festivali onikinci günü "abla"nın gördüğü iki film: İz-Reç, Ölüm Listesi


11 Nisan 2012 Çarşamba sabahı Macaristan-Almanya-Fransa, 2011 yapımı Sadece Rüzgâr'ı izlemek üzere Atlas Salonu'nda yerini alan "abla", soru yanıt bölümüne katılamayacağı için film öncesi ayrıntılı açıklama yapmaya, izleyici karşısına yanında boyu dizine gelmeye küçük oğluyla çıkan yönetmen Bence Fliegauf'a kulak verir: "Yaklaşık iki sene önce Macaristan'daki Roman topluluklarına yapılan saldırılar üzerine çektik bu filmi, el kamerası kullandık, olabildiğince arka sıralardan izlemenizi öneririm, başınız dönebilir. Film sonrası bu Macarlarda sık görülen bir davranış mıdır? diye soruldu, hayır değil ama bunlar gerçekten oldu, tüm Macaristan şoke oldu. Ben yine de memnunum çünkü bu günlerde nedendir bilinmez, yönetim yine antidemokratik yolda... Bir çelişki de filmin devlet desteğiyle çekilmiş olması; gösterimlerden birinde hükumetten bazıları, salondaki sandalyelere koydukları kağıtlarla, benimle aslında aynı şeyi ama farklı biçimde söylediler. Erken saatte burada olduğunuz için teşekkür ederim, sorularınızı facebook'tan sorabilirsiniz."
Dijital filmin gösterimi için gerekli, bir gün önce denenmiş "kod", ne yazık bugün çalışmaz; 50 dakika sonra durumun ümitsizliği anlaşılır, izleyici bir başka gösterimde buluşmak üzere salonu terk eder.

Türkiye, 2011 yapımı İz-Reç: Yönetmen M. Tayfur Aydın, oyuncular Necmettin Çobanoğlu, Bilal Bulut, Melahat Bayram... Perde önüne dizilen ekibin sözcüsü, yönetmen Tayfur Aydın "Hoşgeldiniz diyeceğim şimdilik" der; film, yaşlı anasını ölümüne yakın, gömülmek istediği köyüne götüren oğul ile torunu anlatır. İki gün süren Batman yolculuğunu tamamlayamayan kadın için Diyarbakır'da iner, bir tabut yaptırırlar. Batman'da kızı köye gitmenin tehlikeleri hakkında babasını uyarsa da yolundan döndüremez. Korucuların bölgeye girmelerine izin vermediği cenaze ile yanındakiler komşu köyde konaklarlar; genel eğilim "burası da aynı toprak buraya gömelim" olur ama oğul söz vermiştir anasına. Gece, uyandırdığı oğluyla baba, at sırtına yüklediği, ardından taşımak zorunda kaldıkları tabutla karda köye yürür, annesinin acı yüklü büyük bir sırrı yıllarca gizleyen yorgun bedenini toprağa verirler. "Abla" "böyle bir hikaye ancak bu kadar güzel, doğru anlatılabilir" diye düşünürken ekip, bu kez soruları yanıtlamak üzere perde önünde yerini alır: S. "Yıllar sonra ilk kez bir sinema salonunda ağladım; teknik bir sorum olacak Hevi-Kenan'ın baştaki teatral yorumunun farkında mısınız, ya da bu bir seçim mi?" Y. "Hevi-Kenan zaten ortada bir karakter, ikili yaşam sürdürüyordu, elini nereye koyacağını bilemeyen biri olmalıydı, onu zorladım, böyle olması gerekiyordu."
Bu arada ekibini tanıtmak isteyen yönetmen öne çıkar, öykü yazarı Yavuz Ekinci'yi, tek tek oyuncuları, çok genç görüntü yönetmeni Emre Konuk'u, Selim Demirdelen'i, emeği geçenleri anar, teşekkür eder.
S. "Dili tüm doğallığıyla kullandığınız için teşekkürler, film öncesi bir çalışma yaptınız mı?" Y. "Biz İstanbul'da yaşıyor olsak da, dili konuşulduğu gibi koyduk. Batman lehçesi farklıydı, o öyle oldu, Necmettin Hoca hiç Kürtçe bilmiyordu, son 10 gün içinde öğrendi." S. "Tebrik ediyorum. Olay verilen söz üzerine gelişti, nereden esinlendiniz?" Yanıt İncir adlı öykünün yazarı Yavuz Ekinci'den gelir: "Benim yaşadıklarım değil ama çevremde buna benzer olaylar yaşayanlar çok, biz hep ölülerden konuşuruz. 1917'de, bence, ölenler kurtuldu." S. "Hevi'nin kızkardeşlerinin güzelliği ile Türk kızın güzelliği arasında uçurumlar vardı." Gülüşmeler arasında yönetmenden gelen alçakgönüllü yanıt; "Öyle düşünmüyorum, bizim kızlar da gayet güzeller" S. "Kadrajlarda Kubrick ve Angelopulos etkisi sezdim, bilinçli bir seçim mi?" Y. "Ne pahasına olursa olsun, hatta bir kaç sahnemi de attım bu yüzden, etkilenmiş kadrajlardan kurtulmaya çalıştım. Hikayeyi benimsedikçe kadrajı genişletmemiz gerekti." S. "Ritmi çok başarılı buldum, büyükannenin sırrını sona saklamak müthiş bir fikir." S. "Mirza babasının mezarında ondan özür diledi, niçin?" Y. "1915, 1938, hala da yaşanmakta olan acılar için..." S. "Çok yoğun duygular yaşadım, teyzeyi merak ediyorum, bir de koşullar çok sert, zorlamış olmalı..." Y. "Öykü elime geçince çaktırmadan aramaya başladım, 1 yıla yakın sürdü. Kürtçe konuşan bu yaşlarda oyuncu bulmak zor, sonra teyzeyi Diyarbakır'da bir eylemde gördüm, Bu! dedim... Zorluklar, hava koşulları, izinlerle ilgili sıkıntı yaşadık, yapımcımız Türker Korkmaz ekibi destekleyince rahatladık." S. "Bu kadarını beklemiyordum, teşekkürler. Hevi'deki aidiyet sorununu onun gözünden, duygusundan görmek isterdim." S. "Doğuda Kürtçe film çekmek zor mu, bu yüzden engellenmiş sahneniz oldu mu?" Y. "Çekiliyor ama içeriği çok önemli; kişiler de kurumlar da anladı, biz insanları anlatıyoruz." S. "Elinize sağlık, ideolojik bir sorum olacak; filmden Kürtlerin Ermenilerden özür dilediğini çıkardım, madalyonun öte yanını anlatan, Ermenilerin Kürtlerden özür dilediğini anlatan bir film çekecek misiniz?" Y. "Direkt Kürtler olarak algılanmamalı, daha evrensel bakmaya çalıştım, Mirza annesini bile tanıyamadı, babasının yanına gömemedi; teyzemin hikayesi, anneannemin hikayesi denildi ama film aslında kendi toprağına gömülememiş insanlara/annelere adandı."

İngiltere, 2011 yapımı Ölüm Listesi: Yönetmen Ben Wheatley, oyuncular Neil Maskell, Michael Smiley, Myanna Buring... Festivalin Gece Çılgınlığı bölümünden Ölüm Listesi, eski asker yeni kiralık katil, biri vahşete eğilimli, diğeri daha insancıl iki arkadaşı anlatır. İşverenleri, tepeleme banknotlar yanında onlara öldürülecek kişilerin listesini verirken, bu ikisi zamanla o listelerden birinde yer alabileceklerini akıllarına getirmezler. Kan, vahşet, gizli tarikat, din adamı, politikacı, gizemli güzel bir kadın hatta öldürülerek kapıya asılmış bir kedi. Klişeler yanında, akla, çok da uzak düşmeyen sonuyla film "abla"nın Eh! dediği türden.

Hiç yorum yok: