15 Mart 2017 Çarşamba

Senbilirsinabla Aile Dizimi'ne katılır, bir kaç yaşına daha girer:

 

Uzun zamandır aile dizimi terapisinden söz edildiğini duyup cesaret edemeyen "abla" sonunda, görüşlerine saygı duyduğu bir hanımdan, faydasını gördüğü Doğal Sağlık Danışmanı telefonlarını alır, arar, kalabalık randevu listesinin ucuna eklenir.

Torun özlemi kaynaklı İstanbul ziyaretlerine denk getirdiği ilk buluşma için Kasım'ın son Cumartesisi, evden yürüyerek ulaştığı, Halaskârgazi Caddesi'ne yukarıdan bakan dairenin, saat 9:45'te vardığı antresinde galoşlarını giyer, kıyıda köşede ufacık mumların ışıldadığı, ezoterik yağların hoş kokusu dağılmış salona süzülür. Salonun ortasındaki lacivert bordo desenli, görmüş geçirmiş Fas halısını dört bir yandan çevreleyen 16 sandalyeden, duvar dibinde gözüne kestirdiği bir tanesine yerleşir. Burası, seansı yönetecek terapistin sağına düşer; iki sandalye arasında, sonradan, yere uzananlar için kullanılacak polar örtüler ve bolca kağıt mendil paketleri dizilidir. 

Ufak tefek terapist hanım, "Web sayfamızda benimle ilgili bilgi bulabilirsiniz" deyip aile dizimi ile ilgili temel bilgi aktarmaya girişir; konu çok geniş ve derin, anlatılandan "abla"nın aklında kalanlar:
"...Kendinizi belki ama başkasını affedemezsiniz, affettim sanırsınız, bir şey olur, bakarsınız aynı... Almanlar Nazilerin yaptıklarını savaş sonrası reddettiler, bu büyük bir boşluk doğurdu, sonra sorumluluklarını kabul etmeyi, affetmeyi değil, kabul etmeyi öğrendiler... Aile, başta anne, baba çok önemli, bunların doğru konumlanmış olmaları gerekiyor, aksi halde dengesizlikler, sizin ikinci astral bedeninizde birikimlere, o da problemlere yol açıyor. Dizimde yedi kuşak geriye gidebiliyoruz, yedi kuşakta bir reset olur... Olağan karşılanıyor ama eşlerin sadakatsizlikleri, aldatma, her zaman çocuklarda ilişkilerde güvensizlik olarak çıkıyor, sevgiye inanmıyorlar... Seans sonunda eve gidip bir duş alın, güzel bir yemek, hatta bir kadeh bir şey için, dinlenin."

Akşam üzerine dek süren, üç kişide bir mola verilen seanslarda, ilk katılımında, katılımcılardan birinin dizimi sırasında cinayet enerjisi ile bir diğerinde de bir başkasının annesini temsil eden "abla" daha sonraki seanslarda sıklıkla anneanne ve babaanneleri temsil eder. Gözlemine -ve itirafına- göre, torununa olan düşkünlüğünün dengelenesi durumu, kendisini bu roller için uygun konuma taşımıştır.

Bilincin yerinde olmasına karşın, -yere uzanıp kalkanların kendilerine çeki düzen vermelerinden gözlemlediği üzere-, temsilcinin tam temsil ettiği kişi gibi davranması "abla"nın durduk yerde, şaşkınlık ve hayranlıkla, bir kaç yaşına daha girmesine neden olur. Çok zahmetle oluşturduğu mirasını, har vurup harman savurma eğilimindeki çocuklarına, torunlarına bırakmakta zorlanan dedeyi temsil ederken -sözcüğün tam anlamıyla- içi yanmasa "abla", gördüklerine inanmakta bir hayli zorlanacak.

Bu çok özel disiplinin kendini bayağı aştığını fark eder etmez, her zamanki, üzümü ye bağını sorma pratik yaklaşımıyla, her çalışma sonrası, merakla izlenimlerini bekleyen kardeşlerine, arkadaşlarına birer mail yollar:

26 Kasım 2016 "Annem beni sevmedi"
"Sıra bana geldiğinde fazlasıyla konuma hakim olduğumdan benimki kısa süren bir seans oldu. Annemin beni sevmediğini söyledim. Hatta bir alfa çalışması sırasında, en eski anılarımda kendimi göremediğimi, annem üzülmesin diye kendimi sakladığımdan sadece ortanca kız kardeşimi gördüğümü anlattım.

Yalnızlık ve yorgunluk üzerine çalışan Ermeni bir kızı beni temsil için seçtim ve sonra da annesini temsil ettiğim kadını, annemi temsile davet ettim. Terapist, gerektikçe anneannemi, onun annesini, (Girit göçü) mübadele ve yoksulluk enerjilerini temsil eden dört kişi ekledi çalışmaya: Beni temsil eden kız morfogenetik alana girer girmez yere yığıldı. Annemi temsil eden kadın, beni temsil edenden yana hiç bakmamaya gayret edip dolanırken alana giren mübadele enerjisi, anneannemi ve annemi yumruklarıyla ezdi, yere çökmüş kadınları itip kaktı. Ailenin mal varlığını kaybedip etmediğini sordu terapist hanım bana, onaylamam üzerine çalışmaya yoksulluk enerjisini ekledi. Annemle konuşarak onu, annesiyle anneannesiyle yüzleşmeye ikna etti. Uzun bir zaman sonra annem, anne ve anneannesine "artık sizinle savaşmayacağım" dedi. Bundan sonra terapist hanım "bak bakalım kızına bakabilecek misin?" diye sordu anneme, o da zaman aldı ama epey tepesinde dolaştıktan sonra kadın yerde yatan kıza yaklaşıp yavaşça yerden kaldırdı, sarıldılar. Kız, (ben) yattığı sürece sol omzunu titretip durdu; benim tam orada, bu aralar bir sorunum var, masajcım ovuyor, enerji çalışması yapılıyor ama henüz çözülmedi.



Bir miktar gözyaşı döküldü elbette. 
Seans bitip eve dönüşümden üç saat sonra kızım, gözleri dolu dolu "anne ben seni çok seviyorum" dedi; çok şaşırdım, gerçekten mucize gibi."

24 Aralık 2016 "Kendimi sevmiyorum"
"Genç bir adamı beni temsil için seçtim. O morfogenetik alanda dikilirken, terapist hanım babamı temsilen bir genç kadını alana çekti ve babaannemi temsilen de bir başka genç kızı yere serdiği örtüye yatırdı. Bir zaman sonra babamı temsil eden kadın, babaannemin yanına gidip tepesine dikildi ve ayağıyla dürttü. Bir süre dolanıp geldi, yine aynı şekilde ayağıyla dürttü ve sonra büyük bir kızgınlıkla üzerine çöküp gırtlağını sıkar gibi yaptı. Babaannemin gözleri açıktı, -ölülerin temsilcileri genelde kapalı gözlerle yatıyorlar-; terapist hanım onun, ölürken gözünün arkada kaldığını söyleyip şifalandırması için annesini çağırdı, ona emanet etti.

Bu arada benden, babamın dört kardeşin en küçüğü ve hastalıklı bir çocuk olduğunu, uzun süre de yatılı okuduğunu öğrenen terapist hanım alana, yatılı okul/yatılılık enerjisini temsilen bir kadın daha çağırdı. O kadın alana girer girmez babamı temsil eden kadın yere yığılıp ağlamaya başladı. Bunun üzerine terapist hanım alana birini daha çağırarak çalışmaya taciz enerjisini ekledi. Bu arada babamı temsil eden kadın, yanı başında yatılı okul ile diz çökmüş taciz enerjisi, yerde boylu boyunca uzanmış ağlamaya devam ederken, beni temsil eden gence terapist hanım, hazır olduğunda babama, "sen bunları söyleyemezdin" dedirtti, hak verdiğini ve artık kendisini anladığını söyletti. (Bu arada bu söyletme konusu kesinlikle, temsilcinin içinden gelmeden gerçekleşmiyor, bekleniyor, rızası varsa söylüyor, yoksa devam ediliyor; tecrübeyle sabit...)

Genç kızken ben, annemle babamın tartışmaları sırasında annemin tarafını tutar, babama sürekli sözle saldırırdım; şimdi bunun, onun kendini değersiz hissetmesinden, sevmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Ardından ben de, problem çözülmediğinden, bu kendini sevmeme durumunu, aynı kaderi tekrarladım. (Babama saldırışım bana, bizim kedilerden birinin ameliyat dönüşü, evdeki sağlıklı kediden gördükleri tepkiyi hatırlattı.)

Bu arada İstanbul'a gelişimden önceki 10 gün boyunca ara ara, rüyalarımda babamı gördüm ve bunu babamın bana ulaşma, dikkatimi çekme, -ki, aile diziminde hangi konuya çalışacağım konusunda kararlıydım-, benden yardım istemesi diye yorumladım."

28 Ocak 2017 "Elimin ve zihnimin ürünlerinin ticari başarısının önündeki engel"
"...ki bu konuda düşündüğümde özgürlüğümü yitirme korkum geliyor aklıma" dedim. Terapist hanım "engel yeterlidir" dedi. Yılbaşı öncesi kendisine, el yapımı minikartlar*ımdan hediye etmiştim, onları övdü. Çalışma başlamadan önce de senbilirsinabla blog yazıları hakkında konuşulmuştu, terapist elimin ve zihnimin ürünlerinin ne anlama geldigini biliyordu.
Ben, beni temsil için genç, ürünlerimi temsil için -benden önce kariyer konusunda çalışmış- orta yaşlı, engeli temsilen de yaşlı bir kadını davet ettim. Satış'ı terapist hanım ekledi. Yer değiştirseler de engel gidip sürekli benimle ürünlerimin arasında duruyordu. Kariyer babadan geldiği için terapist hanım babamı temsilen bir kadın daha ekledi çalışmaya; babamın çok çalışan biri olup olmadığını sordu bana, işini ve görevinin gereğini yerine getirdiğini söyledim. Terapist hanımın "...babanızı hatırladığınızda aklınıza gelen ilk sözü ne?", sorusunu ben, "aslan yatağından belli olur derdi" diye yanıtlar yanıtlamaz engel, benimle ürünlerim arasından kayıp babama doğru geldi. Bunun üzerine terapist hanım dizimden babamı çıkarıp çalışmaya annemi kattı. (Kariyerlerimizi planlayan annemdir.)
Annemi temsil eden kadın, morfogenetik alana girer girmez yere yığılıp içini çekmeye başladı. Alana anneannem davet edildi, annem uzun uzun yattıktan sonra annesine doğru süründü ve dizine başını koydu. Ben, ürünlerim, engel bir arada, satış uzakta sahneyi izlerken, terapist hanımın parayı da ilave ettiği alanda, bitkin, üzgün anneme, anneanneme "ne yapsam sana beğendiremedim" dedirtti. (Bu bana teyzemin anlattığı bir şeyi hatırlattı; anneannem anneme, niye 10'luk bir öğrenciyken 7-8 almakla yetindiğini sorduğunda, annem hep 10 alayım da arkadaşlarımdan mı olayım, demiş: Ben bunu hep annem açısından düşünmüşüm, anneannemin annemle ilgili mükemmellik beklentisini gözden kaçırmışım.)
Annem anneannemle yüzleştikten sonra, satışın, anneannem kaynaklı yüksek beklenti etkisinde olduğu netleşti ve benim ürünlerimi, öyle ifade etmeme karşın YETERSİZ bulduğum dile getirildi, hatta belki de elden çıkarmaya kıyamadığım konuşuldu. Arada, hakkımda "dağıtmayı seven biridir" diyen terapist hanım, annem toparlandıktan sonra, beni temsil edenle ürünlerimin sarmaş dolaş olduğu grubu, alıcı olabilecek bir başka grupla karşı karşıya getirdi; alışveriş test edildi, pürüzleri giderildi. İnsanlar ürünlerimi yaratıcı, sevimli bulduklarını söyleyerek "alabiliriz" dediler.

Kız kardeşlerimle konuşurken, annemizin, -ki çok güçlü, otoriter, disiplinli bir kadındı- anneannemizin mükemmellik beklentisi altında ezilmiş olabileceğine çok şaşırdık; anneannemiz gerçekten de beklentisi yüksek, iddialaşmaya bayılan bir kadındı.)

25 Şubat 2017 "Korkularım..."
Seansın boyunca, cimrilik enerjisi, Alevilik, şizofreni, babaanne ve Çerkez halkının göçünü temsil ettim. 

Sıra bana geldiğinde terapist hanımın yanına oturdum ve korkularımı  çalışmak istediğimi söyledim. Ben yaşta bir kadını beni temsile davet ettim, korkularım için bir bey seçtim. Alanda karşılıklı dururlarken korkularım, başta yüzüne bakıp kendisine bakmaya zorladığı kadını bir zaman itip kaktıktan sonra baskılı biçimde alanda izlemeye başladı. Kadın kendini korumaya çalışırken sonunda bir noktada embriyon pozisyonunda yere yığıldı. Korkularımı temsil eden, beni temsil eden kadının saçını, bedenini rahatsız edici biçimde ellemeye devam etti. 

Terapist hanım bu noktada bana "4.5-5 yaşlarında sana ne oldu?" diye sordu, "bir kız kardeşim oldu, onun sorumluluğunu bana verdiler" dedim. "Öyle değil," dedi terapist hanım, tacize uğrayıp uğramadığımı sordu. Ben hatırlamadığımı söylediğimde, genç bir kızı taciz enerjisini temsilen çalışmaya kattı. 

Korkularım, yerde kıvrılmış yatan beni temsil edeni, taciz de korkularımı temsil edeni itip kakarken terapist hanım bana, bu gruba "Biliyorum bu oyun değil!" dememi istedi, söyledim. Aynı manzara sürerken bu kez, beni temsil eden kadına, kendisini itip kakana "Dur!" demesini, sonra bir kez daha daha yüksek sesle söylemesini ve "bana dokunma!" demesini istedi, kadın tekrarladı. Terapist hanım ardından kadına, korkularıma ve tacize, "seni ve bana yaptıklarını ilahi iradeye bırakıyorum" dedirtti.

O yaşlarda bizden büyük akraba oğullarıyla onların kurduğu oyunlar oynadığımızı hatırlıyorum. Bir de deniz kıyısında barakada annemin gösterdiği bir resim var. Üçüncü bir şey de bir alfa çalışmamız sonrası o gece gördüğüm rüya; boynum nalın çivileriyle doluymuş da bir akrabam hakkında konuşursam batacaklar ve kanayacakmış..."

 
*Minikart ne demeye geliyor merak edenler için: senbilirsinablamarifetleri.blogspot.com
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

"Abla"nın, katıldığı Aile Dizimi sonrası, zaman içinde, hayret ve hayranlıkla saptadıkları:

 
 
 

 
Dört bölümlük aile dizimi süreci içinde "abla", pek çok küçük mucizeye tanık olur; ilki, öğle uykusu için torunu, anne babasının uyutmakta zorlandıkları öğle sonrası ortaya çıkan krizde, kızının yaptığı seçimdir. 

Ne yapsalar oğlancık uyumaz; kriz giderek, annenin babayı yüksek sesle suçladığı, ardından küçük oğlanla kendisini yatak odasına kilitlediği noktaya dek tırmanır. Mutfaktaki "abla", sinirleri iyice gerilmiş damadı, anneyi kendi haline bırakmaya ve yemek hazırlığında kendisine yardıma çağırır. 

Neden sonra anne salona gelir, oğlan uyumuştur; öfkesizliği seçmekte çok zorlandığı belli kızına sarılan "abla" onu, seçimi için kutlar. Çok zor olduğunu söyleyen kızına "zor ama" der, "imkansız değil".

İkinci ev krizi de başarıyla atlatılır:
"Abla"nın kızının, küçük kızları ile arkadaşları ve bir kaç aydır küs olup -aile dizimi süreci içinde- sürpriz biçimde, üzerinde hiç konuşulmaksızın biraraya geldiği kız kardeşi, eşiyle sabah saat 9:00'da kahvaltıya çağrılı.

Ev halkı 8:00'i biraz geçe uyanır. "Abla" hızla salonda serili yatağını toplar, kanepenin örtüsünü serer yastıkları yerleştirir. Yatak takımını arka odaya götürür, tam tuvalete yöneldiği sıra damat yolunu keser, çok değerli tuvalet sırasını kapar ve sonradan "abla"nın ilahi müdahale olarak adlandırdığı bir durum yaratır. 

Kapı önünde bekleyecek değil; mutfağa seğirten "abla", çay için su koyar, tost makinesinin fişini takar ki ne görsün! Bitişik prizde, torun için mayalanan yoğurdun değil damadın cep telefonunun şarjı takılı; bir dizi tartışma, suçlama, gerginlik potansiyeli taşıyan krizin olası sebebi fiş, kahve makinesinin ardında boylu boyunca öylece yatmakta.

O anda damadın tuvalette olmasını sağlayan ilahi müdahaleye şükretmekte "abla" olabildiğince sakin, yatak odasından çıkan kızına, yoğurdun belirsiz akibetini aktarır. Beklediği, bencillik temalı küçük kıyamet patlamakta gecikmez. Sabahın tümünü kapsayacağı kesin, öğlene sarkacak görünen, geceye bile uzanabilecek öfke salvosunun kontrolü için tek uygun an'ın bu olduğunu bilen "abla", dengesini koruyarak kızına, bunun bir seçim anı olduğunu söyler. Kızının ego'sundan köklendiği belli "bırak da hiç değilse sinirleneyim" yollu sert çıkışını duymazdan gelip "şimdi bir seçim yapacaksın" der, "ya öfkeni sürdürecek, sabahı gelenler dahil hepimize zehir edeceksin, ya da derin bir soluk alıp dengeleneceksin, güzel bir gün geçireceğiz. Seçimini yap."

Kızı, azıcık bocalasa da, bir önceki seferde olduğu gibi muhteşem bir performans sergileyerek doğruyu seçer; önceki öfke krizi yerine sakinleşir, dengelenir. "Abla" geçmişe bakarak, bunun, ne denli zorlayıcı bir iş olduğunu, en azından kendisiyle ego'su arasındaki çok zorlu çekişmeden bilir; zordur ama imkansız değildir. Beri yandan "abla", öfke davranışlarının bir dizi taklitten ibaret olduğunu keşfedeli söz konusu seçim daha kolaylaşmıştır.

Kahvaltı, iki küçüğün cıvıltısının karıştığı güzel sohbet eşliğinde sürer; en başta, şükretmeye ara vermemiş "abla", herkes mutludur. Bir ara mutfakta başbaşa kaldıklarında seçimini kutladığı kızına "abla", "herkese benim gibi bir kriz koçu gerekli" diyerek araya reklamını koymaktan geri durmaz.

Her açıdan değişiklikleri gözlerken, Kuzey Ege'de, evinde olduğu soğuk Ocak günlerinde "abla", kızının kitaplığından aldığı Zaza Yurtsever'in yazdığı, Korkma ye! isimli, Wata prensibi uyarınca acıkmadan yeme, doyunca bırak fikrine dayalı kitabı okur. Kırk beş dakikalık bir meditasyon içeren CD'sini bir çok kez dinledikten sonra, kendi ideal kilosuna ulaşmayı beklerken, Ocak ortası yaklaşık beş günlük dönemde, karnının bir karış dışında, sağda hissettiği bir düğüm çözülür. "Abla" bunun astral bedenlerinden birindeki bir blokaj olabileceği düşüncesiyle sabırla gelip giden spazma ve çözülmeye, temizlenmeye tanık olur. Hemen ardından, gün içi yeme içme düzenindeki değişiklikler dikkatini çeker. Gelip gidip çöplenme, ikide bir buzdolabı kapısını açıp uzun uzun içeri bakma alışkanlığı birden yok olmuşa benzer. "Abla" bunun aile dizimi çalışmaları ile ilgisi olabileceğini de düşünür.

Bir başka saptamasını da aktarmadan edemez: İkinci aile dizimi sonrası, bir ara sabah saatlerinde kızıyla tartışırken "abla" kontrolünü ölçüsüzce kaybeder; sonrasında durum değerlendirmesi yaparlarken kızına "ben değildim bağıran" der, "sanki babam benden bağırdı".

Şimdilik son olarak, bir de, "abla"nın mutlulukla saptadığı paha biçilmez kazanımı; dikkat gerektiren bir iş, tasarım yaparken strese kapılıp kaybettiği, kestiği soluğu sanki yavaş yavaş geri dönmekte, dengelenmekte...

Kardeşlerinden birinin tümüyle reddettiği, diğerinin olgunlukla karşıladığı "abla"nın deneyimi, bir çok arkadaşının ilgisini çekip "tüylerim diken diken oldu, mutlaka yüz yüze konuşmalıyız" tepkisine neden olurken aralarından biri ailevî bir sorun için bir seansa katılır.

Y kuşağının -sürekli sorguladığı için why?- tüm özelliklerini taşıyan, bu yüzden ayağı yerden kesik kızı, "abla"nın önerisi üzerine, bir zaman önce abartarak yaptığı ateş nefesi çalışmasından kalan hissizlik hasarı için terapist hanıma başvurur.

Görülen odur ki "abla" bu deneyimden, göründüğünden çok daha fazla iyilik yaratarak, ışıkla çıkmıştır.