7 Mart 2010 Pazar

Bir Kadınlar Günü fiyaskosu: "Abla"nın evinde tirbüşon yok!

Dünya Kadınlar Günü'nün, Türkiye'ye ithâl edildiği ilk yıllarda "abla", ağırlıklı olarak "kadınlıklarını kabullenip onunla barışma, beraberce uyum içinde yaşama..." dersi çalıştıkları grup terapilerinden edindiği, dostluğu bugünlere -20 yıl- dek süren arkadaşlarından birkaçıyla, şaraplarını alıp kutlama yapmak niyetiyle güle oynaya "abla"nın evine doğru giderken kendilerini durduran polisin takıldığı ufak bürokratik engeli, günün anlamı üzerine minik bir konuşma yapıp hoşgörüsünü talep ederek aşarlar.

Güzel sohbet eşliğinde kutlama yapmaya hevesli, bir arada bulunmaktan mutlu neşeli kadınlar, alışverişlerini poşetlerden çıkarır, mezeleri küçük kaselere koyarak masaya dizerler; ekmek sepeti, tuzluk biberlik, peçeteler, şarap kadehleri... her şey hazır.

Sıra, şişelerin açılmasına gelir, -o ne?-, tirbüşon yok!, "Abla"nın evinde tirbüşon yok!

Şişeyi, mantarı şarabın içine doğrayarak açma fikri içlerine sinmez; görüşmeler sonunda, ev sahibesi sıfatıyla "abla", botlarını giyer, şişeleri sapı sağlam bir torbaya yerleştirir, beş kat aşağı iner, bakkala girer, öyküsünü anlattığı şişeleri açmalarını rica eder.

Hemen ertesinde, koşup, vidalandıkça yükselen kolları gövdesine yapıştırıldığında, mantarın şişeyi kolayca terkettiği bir tirbüşon aldığı günden bu yana "abla", her kadınlar gününde, hep beraber esefle, "evde bir tirbüşon bulundursaydık, karşı cinse boyun eğmezdik!" diyerek gülüştükleri akşamı hatırlar.