8 Eylül 2012 Cumartesi

“Abla” dâhil üç kadın, üç ders, üç güzel film: Kozmopolis, Olmak İstediğim Yer, Habemus Papam.


Ekvador, Kolombiya, Venezuela turundan dönen “abla”, gezi notlarından önce görüp beğendiği üç filmi yazmaya niyetlenirse de, Kuzey Ege’deki evine dönerken, biri kendisi üç kadın çevresinde gelişen olay sayesinde aldıkları boylarınca ders üzerine, gündemini değiştirir.

Otobüs arabalı vapura girer, 4 no.lu tek koltukta uyuklamakta Jet Lag* kurbanı “abla” iner. Üst salona çıkar, büfeden küçük bir paket patates cipsi alır, rüzgârda uçmasın diye sıkıca yapıştığı paketten aldığı cipsi yiyerek güneş altında bir tur atar.

Esintinin, vapurun hareketiyle iyice sertleşmesi üzerine gezintiye kapalı orta katı geçer, arabaların park ettiği alt kata iner; volta için gözüne kestirdiği -otobüse de yakın- alanda üç beş tur atar. Paketin de sonuna geldiği son turunda, geminin burnunda, arabaların karaya çıkarken kullandıkları hareketli platformun köşesine takılmış denize uçma eğilimindeki boş bisküvi paketi gözüne takılırsa da, epeydir “sorumluluğunun sınırları” üzerine kafa yormakta “abla”, sorumluluğundaki cips paketine daha sıkı sarılır; birkaç parça sonra boşalan paketi katlar, merdiven altındaki çöp kutusunun derinine atar, yağlı parmaklarını sildiği mendili de güzelce üzerine yerleştirir. Rüzgârın alamayacağı derinlikteki çöpüyle ilgili yüreği rahat, yürüyüşüne devam edecekken bir dubaya yerleşmiş sarışın şişman kadının “Hanımefendi, neden çöpünüzü denize attınız?” sorusuyla duraklar.

Aklına hemen geminin burnundaki boş bisküvi paketi gelen “abla”nın, yaptığı suçüstünün neşesiyle kıvançlı kadına yönelttiği, “denize ne tür bir paket attığımı gördünüz?” sorusu, kendisini görmediği belli şişman kadın tarafından, arkasında sinirli bir tavırla sigara içmekte olan esmer zayıf kadına yönlendirilir. Görünüşe göre esmer kadın “abla”nın denize çöp attığını görmüş, şişman kadına söylemiş, ikisi bu konuda öyle öfkeli bir mutabakat geliştirmişler ki, elindeki cips paketiyle yanlarından geçerken kendisini ve elbette çöpe götürdüğü paketi görmeyip ardı sıra denize uçan bisküvi paketi dolayısıyla “abla”yı bir güzel paylamaya karar vermişler!

Denize uçan bisküvi paketi hikâyesini, sorumluluğunun sınırları çerçevesinde aktarmaya çalışırken esmer zayıf, sinirleri kendinden daha zayıf kadın, öfkeyle saldığı duman arasında “Ne yani ben hayal mi gördüm?” diye tıslar. “Abla”nın ilk tepkisi, emekliye ayrıldığını sandığı ego’su Sebastian**’dan gelir; “Beni” der “eleştiriyorsunuz ama siz de yasak olduğu halde sigara içiyorsunuz?!” Zayıf esmer kadının sinirlerinden daha zayıf ego’su, Sebastian’dan daha tutarsızdır; “Herkes” der, “içiyor”. Bu noktada Sebastian’ın iteklemesiyle dilinin ucuna gelen “Herkes denize çöp atıyor ama ben atmadım” cümlesini yutan “abla” derin bir nefes alır; üşenmez, kendinden emin, kanıtı, üç beş adım ötedeki çöpten çıkardığı cips paketini, sarışın şişmanın kendisine attığı topu evirip çevirmekte esmer öfkeli zayıf kadının burnuna dayar. Bir yandan da yine, sorumluluğunun sınırları içinde olmadığı halde, yuvarlak bir gemi çıkıntısı üzerinde dingildeyip durmakta, -yere düşerse yaratacağı hasardan söz ederken artık görmezden gelemeyeceğini anladığı- içi üçte bir çay dolu plastik bardağı alıp içeriğini boşaltır, çöpe atar.

Birkaç dakika süren, şişmanın hemen saf değiştirdiği sahnede yalnız kalan asabî esmer bu arada aralıksız özür dileme moduna geçmiştir; öyle ki “abla”nın “Önemli değil, gözünüz yanılmış belli ki…” demesi kâr etmez, zayıf esmer ancak şişman sarışının “yeter artık, özür dilemeyin!” çıkışıyla sessizleşir.

Bir yıl önce olsa “Vaaaaay, bana nasıl?!” diye kükreyen ego’su Sebastian’ın azmettirmesiyle, daha sert tartışma bir yana on günden önce sindiremeyeceği sahneyi uysallıkla terk eden “abla” geminin daha sakin bir köşesinde voltasına devam eder.

Bu eşsiz sahnenin şişmana, gerçekte tanık olmadığı olaya karışmama; zayıfa, öfkenin bulandırdığı önyargıyla hareket etmeme; “abla”ya ise ego’sunun aslında emekli değil pusuda olduğunu gördüğü; üç kadına üç esaslı ders sunduğunun farkındadır.

2012, Fransa, Kanada, Portekiz, İtalya yapımı, Don DeLillo romanı uyarlaması Kozmopolis: Yönetmen David Cronenberg, oyuncular Robert Pattinson, Samantha Morton, Paul Giamatti
“Abla”nın kızının vampir filmlerinden tanıdığı oyuncunun canlandırdığı para tüccarı Eric Packer, ortasına yapılan eklentiyle uzadıkça uzamış konforlu limuziniyle, korumasının itirazına karşın kentin öteki ucundaki berberine gitmek isterken, arabanın dışında, bir rap’çinin cenaze töreni, küreselleşme karşıtı bir grubun gösterisi, devlet başkanının geçişi için alınan önlemlerin yarattığı harala gürele sürer. Arabanın içinde ise yolculuk ederken tüyolar almayı sürdüren Eric Packer, sisteminin güvenliğini soruşturduğu gençler, gündelik sağlık kontrolünden geçtiği doktor, danışmanı, eskilerden bir fahişe… tarafından ziyaret edilir. Bir ara yeni evlendiği, en zenginlerden karısını bir takside görür, limuzinden iner onunla kısa bir yolculuk yapar. Bir başka duraklamada, korumasının –parolasını öğrendiği- silahını bizzat adam üzerinde test eder. Gecenin köründe ulaştığı, bir Afrika ülkesinde –aydın, ilerici bir vatandaş olarak- yaşarken gördüğü işkencenin izini yüzünde taşıyan şoförüyle vardığı aile dostu berberde saçını kestirir, söyleşir, yeniden yola koyulur.

Kendisini avlamaya kararlı suikastçisine doğru yol alırken iflasına neyin neden olduğunu bulmaya çalışan Packer ile süfli binada karşılaştıklarında adam, gerilim ve şiddet dolu kısa oturumda, doktorunun iki testisinin eşit olmadığı saptamasını hatırlatır; bunun para hareketindeki ufacık dengesizliğin işareti olduğunu, gözden kaçırmakla sonunu hazırladığını söyler. Cronenberg’e bayılan “abla” için film (elbette önce roman), ekonomik sistemlerin artık, neden çatırdayarak çökmekte olduğunun pek güzel açıklamasıdır.

2011, İtalya, Fransa, İrlanda yapımı Olmak İstediğim Yer: Yönetmen Paolo Sorrentino, oyuncular Sean Penn, Frances McDormand, Judd Hirsch
Her daim sıra dışı rollerin oyuncusu Sean Penn bu defa eski bir rock yıldızı Cheyenne rolünde; rujunu sürer, sürmesini çeker, siyah kabarık saçının önüne düşen perçemini üfürür, isabetli saptamalar yaparak yavaş yavaş konuşur. Alışveriş merkezinde buluştuğu kız kardeşine çöpçatanlık yapar, evi terk ettiği günde mateme gömülmüş, kendisini tanımayan annesini ziyaret eder.

30 yıl önce kendisini sevmediğine karar verip evi terk ettiğinden beri görmediği babası ölünce, uçağa binmediğinden Atlantik’i gemiyle geçer. Kuzeninden, babasının Auschwitz toplama kampında kendisine işkence eden bir Nazi peşinde ömrünü tükettiği öğrenir. Amerika’nın ortalarına dek, hoş biçimde değerlendirdiği ipuçlarıyla adamın izini sürer. Bulduğu ölüme yakın ihtiyardan olayın işkence değil, bir aşağılama olduğunu öğrenir, benzer biçimde intikam alır, sadık olduğu eşine, evine döner. Son derece stilize muhteşem görüntülerle anlatılan, mizah duygusu çok yüksek basit yol hikâyesi, önyargıları yerle bir eden saflık ve sevgi timsali karakteriyle, “abla” ya kalırsa kolay unutulacak gibi değil.

2011, İtalya, Fransa yapımı Habemus Papam: Yönetmen Nanni Moretti, oyuncular Margherita Buy Nanni MorettiMichel Piccoli

Papa ölür; halefini seçmek için Vatikan’a kapanan kardinaller arasından, kendi halinde/dünyasında biri (Michel Piccoli) seçilir. Bacadan merakla beklenen beyaz duman salıverilir ama yeni papa ani bir bunalımla halka görünmeyi reddeder. Bir profesör (Nanni Moretti) gelir, kardinaller gözetiminde sorulamayan (!) sorularla bir gelişme kaydedilemez. Profesörün, kendisinden sonra en iyi olduğu için kendisini terk eden karısıyla görüşmeye götürülürken kaçan papa, halkla ilişkiler danışmanı tarafından aranırken, -psikoloji profesörünün, papanın yokluğunu fark etmeyen kardinaller arasında düzenlediği voleybol liginin tüm heyecanıyla sürdüğü- Vatikan’daymış havası yaratılır. Oyuncu olmak istemiş, sınavda kendisi yetersiz bulunurken kız kardeşi oyuncu olmuş papa, takıldığı oyuncularla mutluyken yakalanır, deşifre edilir, Vatikan’ın bilindik balkonuna çıkarılır.

 

“Abla”ya göre devrini tamamlamış ekonomik sistemler gibi inanç sistemlerinin de, bu derece eğlenceli biçimde ti’ye alındığı film, gönlünde Nanni Moretti’ye özel bir yer olanlar dışındakilerin de bayılacağı türden.



Hiç yorum yok: