19 Ağustos 2012 ülkede Ramazan Bayramı’nın birinci günü; geceden tadı damaklarında kalan havuza bir kez daha girmek için 06:00’da ayaklanan “abla” ile kardeşleri, derinliği yarım metre civarı havuzda timsah yürüyüşüyle, suyun daha sıcak aktığı oluğa yakın konuşlanmış teyzeye ulaşır, elini öperek bayramlaşırlar. Kahvaltı sonrası yola çıkar çıkmaz Cristian anlatmaya başlar: “Papallacta, Patates Kasabası demek, bu topraklar bir Mestizo’ya aitmiş, hayvanları kükürtlü sudan ölünce lanet edip satıyor; alan, termalin keşfi üzerine kaynağında yeşil, kötü kokulu kükürtü bir takım işlemlerle ayıklayıp 1993’te tesisleri yapıyor. Çevrede çok sayıda kaynak var, böylece tarımdan turizme kayılıyor… Amazon’dan 21 km uzaktayız.”
Quito’nun içme suyu rezervi gölü de barındıran, bulutların çöktüğü yeşil sık bitki örtülü Paramos’da yol alırken, Cristian’ın arabadan inip kopardığı, -genç, taze olanlarının Şamanlarca ilaç yapımında ve derin koklanarak teşhiste kullanıldığı hallüsinojen- Ayahuasca –yaşlı- çiçeği grup tarafından elden ele geçirilerek incelenir. Çocuklar çok ilgi gösterdiği için ebeveynler çoklukla bitkiyi kesiyorlarmış.
Arabada çikolata servisi sonrası “iyi bayramlar” demeyi öğrenmiş Cristian, 21 Nisan’da başlayan, Havarileri temsilen 12 çeşit malzeme ile -kuru balık, yumurta, patates, fasulye, mısır, baharat vs.- yapılan Valeska adlı çorbanın içildiği bayramdan söz eder.
Şoför Vincent’ın, dibinde Quito’nun yer aldığı Pichincha Volkanı fotoğrafı molası için durduğu, tahta raflara özenle düzenlenmiş rengârenk patates, bakla, domates satan büfeci, ilk kez önünde duran tur otobüsü yolcularına, haşlanmış çok iri taneli, lezzetli mısır satmaktan memnun…
50 yıl, 1995’e dek süren savaşlar sonrası yorulup, petrol barındıran Amazon’daki toprakların halkın onayıyla Peru’ya devredildiğini anlatan Cristian, “Kadının durumu?” sorusunu “Yerli erkekler öldürülünce, gelenlerle evlenen kadınlar hiçbir hakları olmasızın çocuklar yaptılar; Bolivar, Sucre’de aynı tavrı sürdürdü, 1928’e kadar, şimdi -çevre, sağlık, ulaşım…- kabinenin yarısı kadın” diye yanıtlar. 1996’da paraları alıp kaçan başkanın ardından, sadece bir günlüğüne, kadın başkanları da olmuş.
Aralarında doktor, eczacı, akademisyen, finanscı, iletişimci… yanı sıra -biri “abla”- iki de grafiker bulunan katılımcılar, güzelim manzara içinde akıp giderken, Ekvador hakkında bir çok şey öğrenmek isterler.
Öğrenim: “6 yıl ilkokul, 6 yıl da orta ve lise, dağlarda yaşayanlar çok çocuklu, şehirde en fazla iki çocuklu; çocuk başına 30 USD destek verildiğinde aileler tüm çocuklarını okula gönderdiler.”
Sağlık: Sigorta konusu pek yerleşmemiş, Cristian da kendi durumunu sık sık bilgisayardan kontrol etmekteymiş. “Hiç parası olmayan Devlet hastanelerine gidiyor ama çok yığılma var, ilaç yetmiyor. SSK biraz daha iyi, herkesin özlemi özel sağlık sigortası, özel hastaneler çok iyi…”
“Orta sınıfın geliri 290 USD civarında ve bir aile için 600 USD gerekirken nasıl geçiniliyor?” sorusu, fikir yürüterek ortaklaşa varılan “…dağda 30 USD için tüm çocukların okula gönderildiği düşünülürse…” yanıtına varır. “En yüksek gelir petrol sektöründe, iş bulamadığı için taksicilik yapan çok sayıda üniversite mezunu var.”
Çift şeritli yolda giderken verilen molada “abla”nın, kaldırıma serdiği örtüye dizdiği el boyaması ürünlerden dağlar, yerliler, lamalar, akbaba konulu iki minik sandık aldığı Manuel’in eklenmesiyle yeniden yola koyulunur.
“42 volkanın bulunduğu Volkanlar Bölgesi’ndeyiz; dün gördüğümüz başı karlı –dolunay kafa yerine denk geldiğinde oluşan manzara yüzünden, Quechua Ay’ın boğazı anlamında- Cotopaxi, Dünyanın en yüksek aktif volkanı, 5897 m . Cotopaxi aynı zamanda en çok tırmanılan volkanik dağ, en son 1800’lerde patlamış, izleniyor. Ucu Amazon’a uzanan 33.000 hektarlık Ulusal Park içinde… Mobilya üretilen çok sayıda işleme atölyesinin olduğu Pinos ormanını geçiyoruz.”
Endüstri: Petrol başta, Çin’den gelen araba parçalarının önceleri sadece montajı yapılırken 6 yıl önce Çin, burada iş gücünün daha hesaplı olduğunu fark edince buraya kaymış. "Şimdi kamyon da yapılıyor.”
Geçtikleri, Quito’dan daha düşük rakımı dolayısıyla daha sıcak olan Lasso kasabasının, çiçekçilikte çok önde ve 1936’da başkanlık eden zengin çiftçinin bu bölgeden olduğunu anlatan yerel sanatçı Manuel, kasabası Pujili’de “adios!” diye vedalaşıp iner.
Avcı, çiftçi “Bansaleos (yöresi) halkı, tarımı çok zahmetli –irmik ya da ince bulgur benzeri tahıl- Quinoua’yı kendi ihtiyaçlarına yetecek kadar üretirler. Çok cesurdurlar. Kendi geleneklerine göre yaşarlar; yakın geçmişte 300 koyun çalan birkaç kişiyi önce soğuk suyla yıkayıp ardından gaz dökerek yakmaya kalkıştıklarında engel olmaya çalışan polise direnmişler. Sonra hırsızlar koyun başına 100’er USD ödeyip hapse razı olunca, polise teslim etmişler. Akbabayı mutlaka koydukları resimlerinde kültürlerini, yaşamlarını anlatırlar.”
Araba tepeyi tırmanır; grup, aynı zamanda pansiyon olan, muhteşem manzaralı geniş panoramalı çiftlik evi Posada de Tigua’a öğle yemeği için girip ufak odalardaki masalara dağılır. Servise başlayan, birkaç yaş arayla dördü birbirinin benzeri dört erkek kardeş coğrafyaya tümüyle tezat; şaşırtıcı biçimde, yumuşak hatlı güzel uzun yüzler taşımakta. Girişte duvarda asılı, 952 tarihli kızaklı –Rus- kış manzarası tablosunun sırrı da bu arada açığa kavuşur: Aile, -softalığı reddederek orucu sabote ettiklerinden “süt içenler” anlamına- Malakan*’dır. Rusya’da, ruhban sınıfına, savaşa karşı geldikleri için Çarlık Rusyası rahatsızlık duyup bunları Anadolu’ya sürer; peynir yapımı hakkındaki bilgilerini yaydıkları Kars çevresinde 16 köyde yaşarlarken bu kez, 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı silâhaltına almak isteyince Kanada’ya göçer, bir kısmı da geri, Rusya’ya döner. Görenler, Tarık Akan’ın Malakan filmini hatırlatırlar.
Gençleri turizm okuyan, büyükbaş hayvancılık yapan ailenin süt üretiminin %90’ı fabrikaya yollanıyormuş. Çiftliğin sevilmeyi pek seven boy boy köpekleri okşanır, engin manzara fotoğraflanır, grup yola koyulur.
Devlet başkanının geçmişte çalıştığı kasabada pazar kurulu; yakın zamanda burada bir araya gelen Torres, Morales ve Chavez’i bir arada gösteren poster altından geçerek kasabadan çıkılır.
Bir atın dairesel döndüğü arpa harman ile beraber Cristian’ın dikkatleri çektiği, İÖ 2000’den önce volkanik faaliyet ve erozyon sonucu suya dayanıklılığı farklı püskürüğün oluşturduğu 1000 m . derinliğindeki kanyon fotoğraflanır.
Isının 5-10 derece olduğu, 3919 m yükseklikte, çapı 3.15 km , en derin yeri 180 m olan, -Quechua, kraliçenin dişi anlamında- Quilotoa Krater Gölü’nün, bir efsaneye göre dibi yok! Tekinsiz koyu yeşil renkli göl canlı barındırmıyor, “suya giren geri dönmüyor”muş. Gölün çevresi 6 saatte yürünebiliyor ise de çok sert esen rüzgâr, bir üst taraçada bile fotoğraf çekimini zora koşmakta.
Dönüş yolunda yakıt alınırken geleneksel giysili kadın benzinci fotoğraflanır. Alfredo Toaquiza atölyesine uğrayıp alışveriş yapan grup, gün batarken giderek serinleyen havada, arabada Cristian’dan, -Quechua- Açaçay! (üşüdüm), Araray! (çok sıcak), Ayayay! (çok acı) demeyi öğrenir.
20:30’da vardıkları Salcedo’da grup, gecelemek üzere bu kez yol üzeri bir çiftliğe (hacienda) girer. Şöminesini bir hizmetlinin yaktığı, çekme katında da iki yatak bulunan, duvarları kırkma makasları, kamçı, koşum türü eski eşyayla süslü “abla” ile ortancanın oda kapısında, geleni görmeye yarayan, aralarında da epey eğlenceye neden olan bir minik kapak var.
*Malakanlar:
Termas de Papallacta görselleri:
Paramos görselleri:
Cotopaxi görselleri:
Quilotoa Krater Gölü görselleri:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder