Salı sabahı kahvaltıda yine, bir gün önce Hınıs’taki alışverişte, kilosu sıkı pazarlıkla 20 TL’den 16 TL’ye indirilmiş nefis mantar var. Az sonra bastıracak yağmurda, hızla toplanmadan önce, çamaşır serilir. Naciye Hanım, “abla”nın aşurelik buğday dediği yerel isimle yarma ya da den ayıklarken, keçilerinin de barındığı sürünün sahibinden beş kiloluk kova içinde koyun yoğurdu gelir.
Gök gürültüsü ile çöken yağmur bulutları, dağlar üzerindeki beyaz lekelerin genişlemesine neden olurken, yağışlı hava hoşgeldin’e gelen eş dost trafiğini kesince, bulaşıktan sorumlu “abla” dışında ev halkı, hızlıca bir temizlik operasyonu başlatır.
Öğle yemeği, genel adı pancar olan otlardan çirişe, yumurta kırılarak yapılan yemek yanına sarımsaklı muhteşem lezzette koyun yoğurdu.
Günün, -bir anlamda gezinin de esas amacı- en önemli olayı, “abla” ile Naciye Hanım’ın bir yıl önce aldıkları keçilerinin gıdıklarını görmeye gitmek.
2011 sonbaharında “abla”, ezoterik içerikli bir sitede rastladığı, Zamanların Sonu 21 Aralık 2012’deki geçiş sırasında Dünyanın, -Foton Kuşağı’na uygun açıyla girme niyetiyle olsa gerek, saatin tersi yönde 90 derece yatması sonucu, Kuzey Kutbu’nun da Kuzey Afrika’nın ortasına kayacağı türden- yaşayacağı –olası- değişiklikleri anlatan yazının* bir yerinde, fütüristlerin haritaları arasında gerçeğe en yakınının Gordon Michael Scallion haritası** olduğu ifadesi üzerine haritayı izler ki ne görsün? Evlerden ırak; birçok yer yanında “abla”nın oturmakta olduğu Ege kıyıları da sular altında!
Bir zaman sonra aklında harita İstanbul’a giden “abla”, kızının evini, hayatını derli toplu temiz tutan Naciye Hanım’ın köyde keçi alacağını söylemesi üzerine, -aklının dibinde bir yerlere iteklediği, kuru toprakta bir keçim olsun fikriyle- kendi adına, 400 TL keçi, 120 TL de kış bakımı için, 520 TL vererek alışverişe dâhil olur. Erzurum’da doğmuş, beş aylıkken ayrılmış, bir sonraki gidişinde 40 yaşına varmış “abla”nın, 2012 yılı Mayıs’ının 18’i ile 28’i arasında yeniden, havası, toprağı temiz, suyu tatlı topraklara yönelişi, işte bu, kendi aklının bile yatmadığı “olasılık” üzerinedir.
Akşamüzeri kapıya gelen minibüs, ev halkını toparlayıp üzerlerine çöken yorgan ağırlığındaki kurşunî yağmur bulutlarını yararak Toprakkale Köyü’ne ulaştırır. Kapıda, gelenleri üç torunu ile karşılayan -Naciye Hanım’la birbirlerine abla diye seslenen, kimin daha büyük olduğu belirsiz- teyze, gelinin çay ikramı sonrası patırtıyla gelen sürü içinde, grili beyazlı iki gıdığı gösterir. Anlattığına göre keçilerden birinin doğumu dereyi geçerken başlamış, kara düşen gıdığı sürü ahıra sokulduktan sonra fark etmişler ama özenle bakmalarına karşın yaşatamamışlar. Böylece sürü içindeki alçakgönüllü sürünün nüfusu, -Naciye Hanım’ın önceden almış olduğu tekeyle- şimdilik, beşte kalır. Şakır şakır yağmur altında ahıra sokulmaya çalışılırken, koşuşan hayvancıklar arasından iri gözlü güzel yüzlü kardeşler Berivan, Rojda ve Baran’ın yakalamaya çalıştığı, Naciye Hanım birine sarıldığında anasının başıyla iteklediği gıdıklar “abla”nın amatör çabalarıyla olabildiğince fotoğraflanır.
Heyecan yüklü, serin, ıslak gün, tüm kışı nezle bile olmadan geçirmesiyle övünen “abla” ile Naciye Hanım’ın, burunlarını çeke çeke dolaştıkları, günler sürecek gribe yakalanmalarına neden olur.
*Söz konusu yazı:
**Gordon Michael Scallion haritası:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder