30 Haziran 2012 Cumartesi

“Abla”nın Erzurum, Hınıs, Varto, Gülçimen Köyü gezisi-3


Pazar sabahı köy yumurtası ile yapılan kahvaltı sonrası lahana sarmaya girişen Naciye Hanım’a, malzeme artınca, eşi bir kucak evelik toplar getirir. O ara Alevî toplumunun saygın kişilerinden dede gelir; sohbet arasında 66’da İstanbul’da inşaatlarda çalıştıklarını anlatır, işsiz ve aç kaldıkları bir seferinde Zincirlikuyu’daki bisküvi fabrikasının orada çimenlere uzanıp ne yapacaklarını düşünürlerken aralarından biri uzaklaşır, bir kucak kırıntı bisküviyle döner. “Meğer daha önce o fabrikada çalışmış da bu arkadaş,” der dede, “kırıntıları nereye attıklarını bilirmiş.”

Naciye Hanım’ın hoşgeldin’e gelen dayısı ile yengesine kuruyemiş, çay ikramı sonrası, vefat eden annesinin kırkı dolayısıyla ziyaret edilen komşu evinde ayranla, lezzeti yörenin muhteşem yumuşaklıktaki suyu yanında esmer unundan gelen, -büyükçe bir tepside pişirilen ekmeğin içi ufalanıp bal kaymak ya da sarımsaklı yoğurtla karıştırılarak yapılan-  babiko dağıtılır.

Civcivleriyle gururla dolanan tavukların, evi çevreleyen bahçeye girmesini önleyen tel çitin girişine konacak demir kapının taslağı, Naciye Hanım’ın kirvesi olduğu Özkan’ın demirci ustası babası tarafından, onay alınmak üzere getirilir. “Abla”nın da bir çizimle katıldığı görüşme fazla uzun sürmez; alt kısmı kapalı, üstü yarım çember, parmaklıklar üzerinde bir de kalp bulunan model üzerinde fikir birliğine varılır.

Daha sonra Naciye Hanım’la “abla” taze nane toplamaya ark kıyısına giderken kapıya bakmak üzere demirci işliğine uğradıkları sıra, kulakları bir iki gün önce kesilmiş bebek Kangal Demir’den haberdar olurlar. Acısından mı, korkusundan mı nedendir bilinmez Demir, evin girişinin en uzak köşesine sinmiş ise de Naciye Hanım’la “abla”nın sevgi dolu çağrısına dayanamaz ortaya çıkar. Bu, üçlü arasında derin bir bağın oluştuğu tanışmanın başlangıcıdır.

Gelen gidenle şenlenen öğle sonrası, kapı önüne çıkılıp oturmaya niyetlenirken içeri kaçılan, şiddetlenen tertemiz rüzgârda serildiği an kurumaya başlayan çamaşırın, bir bastırıp bir dinen yağmurda toplanıp toplanıp üç kez serildiği, eski İpek Yolu kervanlarının anısını taşıyan toprak kokusu yüklü fantastik bir zaman dilimidir.

Hiç yorum yok: