İçinde, kesilmiş iğdenin taze acısıyla Mayıs’ta yazlıktaki evinden ayrılıp İstanbul’a giden “abla”nın niyeti, Naciye Hanım’la, bir yıl önce birlikte aldıkları keçilerinin bebelerini görmek üzere, onun köyüne gitmek. 10 gün süren Erzurum-Hınıs-Varto-Gülçimen Köyü gezisi dönüşü notlarını toparlayıp yazıya dökemeden, çocukların birkaç gün tatil yapalım planına uyup, damadın arabasının arka koltuğunda kaynanalığın keyfini sürerek evine dönen “abla”, -sükûnetini koruyan poyrazın kulağına kurşun-, iki ay öncesine dek dağları beyazlayan karın nereye gittiğini sorduracak denli ılık, göl duruluğundaki denize girerek Haziran’ın ilk günü mevsimi açar.
Damatla kızın izledikleri, “abla”nın matematiksel düzen içinde tekrarlandığını fark ettiği, sessizliği, aniden yükselen acı feryatlarla parçalayan vampir dizisinden arta kalan zamanda okey oynar, Güvercin Koyu’na uzun yürüyüşler yaparlar.
Çocuklar dönmeye hazırlanırken acil! notuyla aldığı 300 kutuluk sipariş maili üzerine, gezi notlarını tekrar kaldıran “abla” bu kez, kış düzenindeki evde halâ yerde halıları toplamaktan –bir süre daha- kurtulmuş olmanın neşesiyle takı tasarımcısı müşterisinin talebine gömülür.
Kutular biter kargoya verilir, eh halılar da kaldırılır; gezi yazılarından önce “abla”nın aklında, son zamanlarda okuduğu, Dünyanın iç kısmına yaklaşık 20 milyon nüfusla yayılmış Agarta (önceki isimleriyle Tuia, Paradeşa) hakkındaki kitapların sonuncusu, henüz bitirdiği, Rene Guenon'un yazdığı, Ruh ve Madde Yayını Agarta Dünya Kralı.
"Abla"nın okuduğunda çok ilgisini çeken, Ferdinand Ossendowski'nin Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrılar kitabının yanı sıra, Serge Hutin'in Yeraltı Alemlerinden Dünyanın Kralı'na, Jacques Weiss'ın Sinarşi adlı kitaplarından bölümler içeren Agarta Dünya Kralı'nın bir kısmı da Saint Yves D'alveydre'a ayrılmış. Guenon'un, daha çok bu kitaplardan karşılaştırmalar yaparak son derece temkinli biçimde yazmış olduğu kitabının 35-40 sayfayı bulan dipnotları, zaman zaman kitabın kendisinden çok daha ilginç. 201 numaralı dipnot: (s.110) "Japonya'daki Budist okullar arasında bulunan dodo okulunun adı "Arı Ülke" anlamına gelir; diğer taraftan bu, İslamiyet'teki "Arılık Kardeşleri" (İhvan Es-Safa) adını anımsatmaktadır; ayrıca Orta Çağda Batı dünyasındaki Katarların ismi de "arınmışlar" anlamına gelir. Müslüman inisiyeleri (ya da tam anlamıyla tıpkı Hindu tradisyonundaki Yogiler gibi tradisyonun son hedefine ulaşmış olanları) tanımlayan Sufi sözcüğünün de aynı anlama gelmesi çok mümkündür. Gerçekten de bunu suf, yani "yün"den türeten (ki bu, Sufilerin giysisinin cinsidir) halka özgü kökenbilim (etimoloji) pek tatminkar değildir ve Arapça'ya yabancı dilden bir terim sokmanın sakıncasına rağmen Yunancadaki "bilge" anlamına gelen "sofos"dan (sophos) türemiş olması daha akla yatkındır. Sufi sözcüğünü safa yani "arılık"tan türeten yorumu tercihen, daha kabul edilir bulmaktayız."
Karışık görünmekle birlikte, özellikle Agarta hakkındaki açıklamalar dolayısıyla "abla"nın çok beğendiği kitaptan, Saint Yves D'alveydre'in Hint Misyonu adlı kitabının özetinden bir bölüm (s.174):
"...Bu yüzden, Agarta'nın hizmet servisleri öğrenciler tarafından güven altına alınmıştır. Ancak, eskiden bu böyle değildi. Djivalar'ın odalarını, Pundit'lerin konutlarını, üniversitenin laboratuvarlarını ve gözlemevlerini toplama ve temizleme işlerini aşağı konumda bulunan ilkel kavimler görüyorlardı.
Budist bölünmeden (ayrılıktan, aykırılıktan) sonra, bu ücretli hizmetkârlar bir tür isyan başlattılar. Kendilerinin sayıca üstün olduğunu görerek, kendi ölçülerinde bir anarşi kurmak amacıyla hiyerarşiyi devirmeye yeltendiler. Felsefe salonlarının temizliğini yapanlar inisiyasyon şartlarının tersine olan öğüt ve telkinlerde bulunmaya koyuldular. Atölyelerin ve laboratuvarların işlerini görenler ise kendilerine yüksek bilgin süsü vererek alelacele şekilde maji uygulaması yapmaya giriştiler. Tabii ki, kaçınılmaz biçimde kara büyünün kucağına düştüler ve sonuç olarak kitleler halinde topluca kovuldular; bu da yeryüzündeki kimi yerleşik, kimi de göçebe olan değişik kabilelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yerleşik kabileler arasında bir tanesi, Svaistler adı verilen kabile, Druidler döneminin en iğrenç dümenlerini yineleyerek Hindistan'ı sayısız insan kurban etmelerle kan denizine dönüştüreni olmuştur. Agarta tarafından derece derece frenlenmiş olsa bile, etkisi hala devam etmektedir.
Agarta'dan kovulanlardan oluşmuş göçebe kabileler arasında çingeneler de (Bohemyalılar) yer alır, İnisiyeler ile eski temaslarının yüzeysel bilgileri ve sisli anılarıyla dolu bir halde, bir yığın batıl itikat içinde boğulup gitmiş yöntemleri ve şaşırtıcı uygulamalarıyla Avrupa'da dolanıp durmaktadırlar. Bu zavallı insanlar, dünyada Sinarşi yönetimi kurulduğu zaman asli vatanlarına geri döneceklerdir.
Agarta'dan kovulanlara ilişkin söylenecekler arasında "fakirlere" de değinmek gerekir (Hint Fakirleri). Bunlar çoğunlukla, Agarta'da öğrenci iken öğrenimlerine yüksek seviyelere ulaşmadan önce son vermiş ve kendilerini Orta Çağdaki dilenci keşişlerindeki benzer bir dini hayata adamış olan kişilerdir..."