İnsanın dışından çok içine bakan, dışarının içeride yarattığı hasarı incelikle konu eden Darren Aronofsky'nin son filmi Anne!: Filmekimi'nde küçük kız kardeşinin görüp, "sakın evde izlemeye kalkışmayın, ses düzeni iyi bir sinemada hakkını vererek," önerisi üzerine "abla", İstiklâl Caddesi üzerinde, kahve markalarının işgalindeki girişi ferah güzelim binasının henüz neredeyse dörtte üçü boş AVM Grand Pera'nın, sinema salonlarından birinde yerini alır.
Film hakkında ne kız kardeşi ne de kızının anlaşılır bir şey söylemediği, sağda soldaki anlatımların ise yanlış biçimde "birbirine aşık mutlu çiftin, bir yabancının gelişiyle ile altüst olan yaşamları" klişesiyle gerilim, korku türüne -büyük olasılıkla yanlış- yönlendirdiği izleyicinin deneyimlediği, çok önemli bir film ötesinde, "abla" ya göre bir tür inisiyasyon.
İlk yarısı, sevdiği adam için her şeye razı, kendini vakfetmiş genç kadının, tüm -onu kendine saklama- gayretine karşın şairin yaratıcılığının, egosunun "beslendiği" hayranlarının, hayatlarını işgal ettiği "görece" sakin filmin ikinci yarısı şiddet yüklüdür. "Abla"nın festivaller boyu bir kaç filmini izlediği Peter Greenaway'in Macon Bebeği filmini anımsatan hazmı zor sahneleri Naziler, toplu cinayetler, protesto eylemleri izler. Bir tür şiddet antolojisi halindeki ikinci bölüm bu haliyle, son zamanın ezoterik niteliği gereğince, izleyicilerin duygusal bedenlerinin diplerine bastırıp tıkıştırdıkları bu tarz tüm travmalarının çözülüp temizlenmesi amacı taşıyor olsa gerek.
Tanrı'nın parçasını içinde taşıdığı, Tanrı'nın diğer parçalarını içlerinde taşıyan tüm insan kardeşleri gibi kurtuluşunun kaynağının kendisi olduğu bilincinde "abla"ya göre Darren Aronofsky muhteşem mesajlarıyla eski zaman evliyalarının modern bir versiyonu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder