10 Kasım 2011 Perşembe

Senbilirsinabla yine Selçuk'ta: Bu kez yalnız, ego'su Sebastian yanında değil.

Adrian Gilbert ile Maurice Cotterell'in yazdıkları, Sınırötesi Yayınları'ndan 2001'de çıkmış, büyük bölümü kitabın yazılış macerasını anlatan, arkaya eklenmiş -güneş lekeleri döngüsü bağlantısı dışında aklının hiç ermediği- ayrıntılı bilimsel bölümlerle kehaneti kanıtlayan 389 sayfalık Maya Kehanetleri'ni okuyan "abla" için, "zamanların sonu" 24 Aralık 2012'den bir önceki enerjisi yüklemesi tarihi 11.11.2011 önemlidir.

2004'ten bu yana derinlerine daldığı ezoterik metinlerde karşılaştıkça ego'su Sebastian'ın "hadi canım", "olacak iş değil", "yok daha neler" türünden dürtmelerini geride bırakan "abla", konuyu bir kaç yıl önceki "abla"ya kıyasla bayağı ciddiye alır. İyice faydalanayım diye düşünerek kozmik üçgen diye bildiği Meryemana, Şirince, Pamucak ziyareti için Selçuk'a yollanır. Eskiye göre bir farkla; yola çıkalı beri yaşadıklarına tepkisine bakarak Sebastian'ın kendisine eşlik etmediği fikrine varan, 8:30 İzmir otobüsünü yakalamak için Karaağaç yol çatına çıkan"abla"nın ilk sınavı, Bayram'la karşılaşmasıdır.

Bitişik yazlık sitelerden birinde bekçi olan ailesiyle oturan Bayram konuşma özürlü. Ayvalık'taki özürlüler okuluna giderken, geçen yıllarda, saf yüreğinden taşan sevgiyle herkesle sohbet hevesiyle sağa sola lâf atarken onun menzili dışında kalmaya özenen, Sebastian'ın azmettirdiği "abla", yolculuk sabahında, kaçınmak ne kelime, okula gitmek üzere durağa yönelen Bayram'ın yolunu keser, Körfez Birlik minibüsü gelene dek derin bir de söyleşi tutturur.


Otobüs İzmir'de otogara girer, aynı kapıya yönelen yolculardan birine yol veren "abla"
bir sizden bir bizden mantığınca inmeye davrandığında yol verdiği adamın ardı sıra inmeye davranan genç kızı, istemeden sırt çantasıyla azıcık hırpalar. Kızın, ardından söylenmelerinden rahatsızlık duymadığında, ilk kez o anda, Sebastian'ı merak eder.

Birkaç peron ötedeki Selçuk minibüsüne adımını atmasıyla yola koyulmaları bir olur. Otoban çevresindeki yetişmekte ormanlarla bezeli tepeler arasını beyazlayan pamuk tarlalarını gözleyerek yol alırlar. Midesi kazınırken girdikleri Selçuk'ta merkezde inen "abla", otların da kullanıldığı güzel yemeklerini unutmadığı lokantaya varır. Güneş sırtını ısıtırken, göçen leyleklerin boş bıraktığı kemerlere nazır,
başrolde arapsaçı, yediği lezzetli yemeğin bedelini ödemek için dükkâna girecekken "afedersiniz hanımefendi, mesleğiniz nedir?" diyerek kapı dibindeki masadan seslenen adama -ilk kez- hırlamaz; çok uzun zamandır Sebastian hakkında hiç düşünmediğinin farkına varıp içinden "Allah Allaaaaah?" derken sorgulamaz, yargılamaz, saygıyla yanıtlar.

Müzenin arkasındaki, adreslerinden biri haline gelmiş pansiyona varır, akraba gibi karşılanır, odasına yerleşir. Günün ortası; Cemile Hanım'ın verdiği fikirle, sezonda denize varılana dek akla karanın seçildiği Pamucak kumsalında yürümek üzere garaja gider, Pamucak minibüsüne yönelir. Yarım saat sonra kalkacağını öğrenince ettiği
"Kuşadası minibüsüne mi binsem?" cümlesi, ufak masası başında hesap kitaba dalmış Hasan Bey'in dehşetli öfkesiyle "alamaz benim müşterimi!" diye karşılanan "abla" bozulmaz, kırılmaz, gücenmez. "Var öyle bir iki sütü bozuk..." diyerek onlardan biri de "abla"ymış gibi esip yağmakta Hasan Bey'in yatışmasını bekleyen "abla", kışın geldiğini, bilmediğinden böyle bir rota izlediğini anlatır, yumuşayan konuşma nasıl olduysa, Hasan Bey'in Avrupa Birliği'ne girmeyin aman! diyerek kendisini uyaran Alman müşterilerine dek uzanır.

Garajda bir tur atan "abla"
dolarsa ikiden önce kalkacak minibüsün ilk yolcusu, girer oturur; demeye kalmadan kalabalık bir grup arabaya yönelir, Hasan Bey yüzünde güller açarak direksiyona geçer, "bizi bu mevsimde Efes kurtarıyor zaten" dediği yöne yollanır. Efes yolcusunu bırakır arkasında oturan "abla"ya, "bak kalbin ne temizmiş" der, "bekle ki araba dolsun, boş geziyoruz, boş..." "Bereketli olsun" diye yanıtlayan "abla", işin -herşey gibi düşüncenin de enerji yüklü parçacıklardan ibaret olduğu, neyle yüklenirse onu taşıdığı- mantığını kavrayalı, düşünceleriyle karşılaşmaya, dahası düşüncesiyle yaratmaya başlayalı, bunun "bir üst boyutun normal durumu" olduğu bilinciyle ve çevrede böbürlenme mekanizmasını aktive edecek Sebastian da olmadığından sakin, sessiz.

Pamucak kumsalına iki yıl önce kardeşleriyle kaldıkları odanın yanından geçerek giren "abla" spor pabuçlarını, çoraplarını çıkarır, paçalarını sıvar, dalgaların ıslattığı altın ışıltılı kumda, geldiğini duyunca gömülen minicik yengeçlerin lekelediği kıyı boyunca uçtaki otellere dek yürür, döner. Bir buçuk saat süren yürüyüşü sırasında "abla", son zamanlarda kendi kendine şarkı söylemenin ihtişamını hatırlayıp, Cem Karaca, Timur Selçuk ağırlıklı repertuvarını dalgaların sesine sakladığı şarkılarıyla yürürken bir minik sınavı daha başarıyla atlatır. Uzaktan ten rengi mayo giymiş gibi görünen, yaklaştığında traşlı olduğundan oğlan çocuğu havasına bürünen
-otellerin yabancı müşterilerinden olsa gerek-, karşılaştığı yetişkin çıplak erkek "abla"nın, cinsellik, karşı cins, edep türünden hiç bir yargısına çarpmaz; tek açıklama, yargıdan sorumlu ego'su Sebastian buralarda değil!

Kampingin ortak kullanılan tuvalet, duş alanında ayaklarını yıkar, çorap ve ayakkabılarını giyer, birilerinden izin almadan yaptığı bu iş için suçluluk duymaz; evet, sebepleri ve sonuçlarıyla suçluluk işleri sorumlusu ego'su Sebastian kesinlikle civarda değil.


Selçuk'a dönüp sokak aralarında epey dolanarak bulduğu internet kafeye kapağı atan, maillerini yanıtlayıp yazısına yumulan "abla" kafasında evirip çevirmekte, Sebastian'la yollarının ne zaman ayrıldığını bulmaya çalışmakta. Kışlığa da çevirdiği yazlığına yaz-kış oturmak üzere göçtüğü 2005'ten bu yana,
-herkes gibi- "Tanrı'nın eşsiz güzellikte bir parçası" kendine yaptığı yolculuğun amaçlarından biri ego zahmetinden sıyrılmak; görülen o ki farkına varıp adını koyduğu ilk andan başlayarak, "abla"yı kimbilir kaç reenkarnasyonu boyunca eşlik edip hayatta tutarak buralara getiren sevgili ego'su Sebastian çıkınını toplamakta.

Dünya zamanıyla çok uzun zaman sürmüş beraberlikleri geride kalırken gözleri dolu dolu olsa da "abla", bir sonraki
-şimdilik 4 ve 5.- boyutta sevgili Sebastian'ın desteğine ve onu, ayartmalarına verdiği tepkilerle beslemeye ihtiyaç duymayacağından emin.


"Abla"nın düzensiz okurları için not: Adını, eski kara filmlerdeki katil uşak Sebastian klişesinden alan ego'su, aslında "abla"ya hizmet etmesi gerekirken, öğrenmek üzere Dünya'ya gelip gidişleri sırasında gemi azıya alıp onu kendine hizmet eder hale getirmiştir. Bu, bunda bir tuhaflık olduğunu sezen "abla"nın belki de kendine yola çıkışının ilk itişlerinden biridir.

Hiç yorum yok: