3 Eylül 2009 Perşembe

"Abla", yaz boyu, kedi durumu hakkında tek yazı yazmadığını fark edip kamuoyunu bu konuda bilgilendirmeye niyetlenir.

Bir kaç gün önce birmilyonkalem'in Foto Galerimiz bölümünde, elleri arasında minicik Ekran Koruma'nın bebeklik fotoğrafını gören "abla", koca bir yaz, kedi durumu hakkında tek yazı yazmadığını fark edip kamuoyunu bu konuda bilgilendirmeye niyetlenir.

Biri, yeşil gözleri açıkken ya da yalanırken pembe dili olmasa, insanın, kedinin neresine baktığını anlamasının mümkün olmadığı simsiyah; diğeri, başındaki siyah lekesi ve çıkma/çakma siyah kuyruğu dışında bembeyaz, iki gürbüz bebeğinin iriliğine bakan “abla”, önce Bet Sesli Kız'ın yavruladığı fikrine varır. Bu ikisi o derece yabanidirler ki, ev halkı onları isimlendirmez, sonuçsuz biçimde, renkleriyle çağırmakla yetinir. Demeye kalmadan Bet Sesli Kız'ın kızı, geçen senenin yavrularından, "abla"nın Kızım diye çağırdığı uysal dişi kedi zakkumun dibine, biri halkalı dalgalı dişi tekir, -beyaz patikleri yüzünden Patik-, diğeri beyazı bol siyah lekeli, -önce bıyık yerlerindeki lekeler yüzünden Bıyık, daha sonra yüzündeki “ciddi ifade” ciddiye alınarak Müdür-, sevilebilir, bebekleriyle yerleşir. Patik’le Müdür birlikte, komşu balkon, bodrum, bahçelere yaptıkları ziyaretlerin birinde, güneşte pişirilen vişne reçeli tepsisine yatarak "abla"nın -çok şükür, o sırada kendisi denizde olduğundan kalp kırılmaksızın atlatılan bir krize- evinin, öfkeli komşusu tarafından basılmasına neden olurlar. Geçen kışı, uzun öksürük nöbetleriyle, ha öldü, ha ölecek ikilemiyle geçiren Eneze, "abla"nın doğaçlamadan, ellerini ciğerlerinin iki yanına tutarak verdiği enerjinin bir etkisi var mı bilinmez, hayatta, dahası, hangi arada becer(il)diyse gebe kalıp, biri karmakarışık siyah sarı boz renkli çirkin, diğeri kontürleri belli siyah, sarı, beyaz renkli güzel iki bebe doğurur. Veranda önünden enselerinden dişlenmiş biçimde geçirilirken yakalanıp çapaklı gözleri İsveç Şurubuyla silinmemiş olsa, "abla" evin girişindeki bahçede, odunluğa sığmayan odunlar arasında saklanarak büyüyen, yabani Eneze'nin, kendisine çekmiş bebelerinin kime ait olduğunu bilemeyecek. Yazlıkçıların çoğalması ve diğer evlerdeki balık ağırlıklı değişik menüler yüzünden dağılan, "abla"nın -geçen kış kadrosundan- elinde kalanlar, ikişer fazlasıyla bunlardan ibaret. Babaları, bebekler büyüdükçe analarına ziyaretleri sıklaştıran "ne dersin hanım, bir el daha oynayalım mı?" ifadesiyle sakince oturup kabul görmeyi bekleyen kare as; tek gözünü geçen kış yitiren kör Sarışın, façası bozuk Siboş, çok çirkin olmasına karşın kız kedilerin gözdesi Karizma Tekir ve yoluk yırtık boz postu ile Zoro, elbette, geçen kış yaşamını, uzun, verimli hizmet yıllarını, geride lekeli burunlu –silinmesi kim bilir kaç nesil sürecek- çok sayıda kedi bırakarak tamamlayan Koçero'yu aratacağa benzemezler.

Mevsimler değişirken, doğal elemeye uğrayıp ortadan kaybolan kedilerin her birinde bir miktar hüzün yaşayan “abla” için, Aralık’ta öteki koya göç eden -köpek gibi ısırdığından adı- Çomar’ın doğurduğu ilk dört yavrusundan geri kalan, kucak arsızı bir çocuk gibi ille de “abla”nın sol omuz başına tırmanıp tüneyerek büyüyen, -bilgisayar ekranındaki kediye çok benzediği için adı- Ekran Koruma’nın yeri çok ayrı…

Doğmakta güneşin şafak pembesi, tülden süzülüp, desenini duvara nakşederken uyanan "abla", yaz başı, sobanın başından küçük odaya, sıcaklar artınca sığamayıp -soba başı değil, bu kez, açık çift kanatlı balkon kapısı telinden yayılan serinlikte uyuma hevesiyle- tekrar salona taşıdığı yatağından doğrulur. Uzanır, musluğun dibindeki kuytuda, masa üzerinde, damadın, uzun kuyruğu yüzünden Anten dediği sevgili oğlu Ekran Koruma'nın uyukladığını görür. Sabahları bir feryatla geldiğini bildirme huyundan vazgeçmesinin nedeni, belli ki, Sibirya Kurdu'na benzeyen güzel gözleri yüzünden Siboş diye çağrılan bıçkın erkek kedi tarafından amansız biçimde kovalanması... İki üç kez, dehşet içinde kaçan Ekran Koruma’nın ardında Siboş’u gören “abla”, öyle kızar ki arkasından –elbette isabetsiz olmasına özendiği- birkaç taş fırlatır… Fırlatır da Siboş, gördüğü yerde, kuyruk altını koklar koklamaz kovalamaya başladığı, ergenliğin sıkıntılarını anlamaya, atlatmaya çalışan huzursuz Ekran Koruma’nın peşini bırakacak gibi değil!

“Abla”nın danıştığı Burhaniye’li veteriner, küçük kız kardeşi, ve onun tanıdığı İstanbul’lu hayvan bakım uzmanları ile yapılan görüşmelerden alınan sonuç, “ergen kediler arası yıkıcı iktidar mücadelesi engellenmek isteniyorsa, testisler de ele geliyorsa, operasyonla…”

Dizi dizi Issız İnsanlara yol açan, yetişkinler arası, “cinsellik de, açlık, susuzluk gibi bir ihtiyaçtır” görüşüne katılmayan, “sevmeden sevişme” fikrine hiç aklı yatmayıp “sevmeden olmaz” diye düşündüğünden, işin kötüsü yaşamın harala gürelesi arasında kimsenin bunca seremoniye sabrı yetmediğinden, bu konuda ciddi sıkıntı çekmek zorunda kalan “abla”nın, beyninde yanıp sönen, altında seks dürtüsü yazılı küçük kırmızı lambayı sönmeye ikna etmesi çok uzun zaman alır. Bu ağır, değerli deneyim ışığında, -ne yazık!- yaşamının başındaki sevgili oğlu adına karar verme fikri bir türlü içine sinmeyen, en az, kendi hakkında oy hakkı olmayan Ekran Koruma kadar huzursuz “abla”, yine de, sağlam bir karton koliden tasarladığı kedi çantasının, maket bıçağıyla açtığı küçük kare pencereleri arasından geçirdiği, kutuyu tantanalı, şık bir sünnet yatağına benzeten kalın beyaz kurdelelerden, rahatça taşınabilsin diye iki sağlam sap yapar.

İki kardeş erkenden uyanır, hazırlanır, beslenme saati için gelecek Ekran Koruma’yı beklemeye koyulurlar. İçine sinmeme durumu devam ettiği gibi, “abla” bir de, hafta sonları değişen servis saatlerini hesaba katmayı unutmaz mı? Plan 8:30’da yola çıkmakken, bir sonraki servis 10:00’da! Gelişme(me)leri, “her işte bir hayır var” mantığıyla yorumlayan, “kedi gecikerek kendi seçimini yaptı” türünden bir sonuca varan “abla”, sokak kedisi beslerken, taaa başta aldığı –ortanca kardeşinin sakalı kaptırmamak diye ifade ettiği- sınırlı sorumluluk fikrine döner.
“Doğanın içinde, içinden geldiği, doğasının gerektirdiği gibi yaşasın” dediği sevgili kedisini, musluğun dibindeki masanın üzerinden alıp doyurur, sabahın serin esintisini sıcağa boyayan güneş yükselirken, şezlongda beraber, koyun koyuna bir yarım saat geçirirler: O yarım saat içinde “abla”, pamuk şeker pembesi gönül ipiyle, onu haşin hain erkek kedilerden, arada öksürdüğünden, üst solunum yollarını, ciğerlerini soğuktan… koruması dileğini yüklediği dualarla ördüğü, pof pof yumuşacık kapşonlu tulumu oğluna, bir pembe burnu görünecek şekilde sıkıca giydirdiğini imgeler ve çok sevdiği hayvancığı Allah’a emanet eder.

Hiç yorum yok: