8 Temmuz 2009 Çarşamba

13 yaşındaki Mert, düğün çorbası içen "abla"ya gayet mertçe "biz" der, "sizi sosyetik sanıyorduk, hani İstanbullusunuz ya!.."

Havada bir değil, bir leylek sürüsü görmüşe benzeyen "abla", 25 Haziran'da geldiği İstanbul'dan, damadın ortanca kardeşinin düğünü için, 3 Temmuz sabahı kızıyla, ağır sıcak bir gündüz yolculuğuyla Kütahya'ya geçer. Onlar ayak basmadan az önce iri bir dolu salvosu ardından bastıran seri yağmurla yıkanmış mis bozkır kokulu Çinigar'da karşılanır, düğün taşımacılığını sevinçle üstlenmiş damat arkadaşlarından birinin Serçedes (Serçe+Mersedes)i ile, özenle oğlan evine götürülürler.

Her yaştan neşeli kalabalıkla dolu düğün evinde, herkesle sarılıp öpüştükten sonra kına gecesi hazırlığına geçilir, minibüse doluşan kadınlar bu iş için kız evinin tuttuğu salona ulaştırılırlar. Gelenekleri gözlemeye pek meraklı "abla"nın ilk saptaması; uzun güzel yeşil nişan tuvaletiyle gelin ve damat salona birlikte girer, az sayıda erkek katılımıyla oynanan yerel oyunlar ardından meydan, sabırla bekleyen kadınlara kalır. Göbek üzerinde toplanan yanları volanlı, pembe tonlar baskın dantel, bazısı sırma işli kırmızı şalvar ve cepkenli yerel giysili kadınlar, arada gelinin üç kez değiştirdiği geleneksel yabanlık giysileriyle bir çeşit çeyiz yayma sergilenen gece boyunca, ortadaki alanı hiç boş bırakmazlar. Gelinin dördüncü giysisi, kırmızı şalvar ve gömlek üzerine sırmalı kaftan, başlık üzerine yüzü örten altın çizgili kırmızı tül: Yanında salona dönen damatla, genç kızların ellerinde mumlarla kurdukları tünelden geçer, yanyana oturdukları sandalyelerde, ellerine, türküler eşliğinde kına yakılır. Davetlilere de nazar boncuklu altın birer kese içinde kına dağıtılır.

Kına gecesinin bundan ibaret olduğunu düşünen "abla" ve Gürcü geleneğini sürdüren oğlan tarafı yanılmaktadır. Kütahyalı kız tarafının "abla"nın dünürüne önceden bildirdiğine göre, eve dönen oğlan tarafı kadınları bir soluklanır, yeniden -bu defa- kız evine yollanırlar. Gelin, konukları -çeyiz yaymanın devamı olsa gerek- pijamayla karşılar, anasının gözyaşları ve dualar arasında, kaynanasının avucuna koyduğu altınla birlikte yeniden kına yakılır.

Gece 01:00 sularında eve dönen oğlan tarafını bir sürpriz beklemektedir; az bir zaman sonra kız evinin genç kızları ellerindeki tencere, kapak türünden mutfak eşyasını kaşıklarla çalarak, bir şenlik "damat uyandırma"ya gelirler. Apartmanın girişindeki bir komşu evinde yakın zamanda cenaze olmasa patırdı sabaha dek sürecek! Kuru yemiş, meşrubat dolu torbalarla uğurlanan kız tarafı ardından, ertesi günkü düğün için dinlenmeye geçilir.

Gelin alma sırasında gelinin başına atılacak bozuk paralar parıltılı kağıtlarla sarılır, kağıtlı şekerlerle bir torbaya konulur. Ev halkı odalara kurulan sofralarda nefis düğün yemeği ile doyurulur, Artvin'den, Çınarcık'tan, Dumlupınar'dan, Antalya'dan, Gölcük'ten gelen yeni misafirlerle ev katlanarak büyüyen neşe ile dolar taşarken, anneanne ile babaanne nispeten sakin bir köşede huzur içinde kestiririler. Genç kızlar kuaföre gitmişken küçük kızların saçları, erkek kuaförü kuzenleri tarafından beceriyle taranır, çiçekli tokalarla süslenir.

Arada, mutfakta, odalarda, salonda, kına gecesinde yanına oturduğu kadınların zahmetli yaşamlarını derin empatiyle dinleyen "abla", düğün için evden ayrılmadan önce kurulan sofrada, hala ile nefis düğün çorbası içerlerken yanlarına oturan halanın 13 yaşındaki oğlu Mert, gayet mertçe "ya Fatoş Teyze," der, "biz sizi sosyetik sanıyorduk, hani İstanbullusunuz ya!.."

Aynalarına sakız gibi bembeyaz havlular bağlı arabalar ardarda dizilir, oğlan konvoyu gelin almaya yola koyulur. Gelin ile damadı, Germiyan Evleri Sokağı'nda muhteşem güzellikte fotoğraflayan "abla"nın damadı ile gelini profesyonelce boyayan kızı, Serçedes'te kız evine varırlar. Gelin, evinden dularla çıkarken şeker, bozuk paralar saçılır, kapışılır, yeniden arabalara binilir salona gidilir.

"Abla"nın iki Maçahel ziyaretinde tanıyıp bayıldığı, tulumla, akordiyonla seslendirilen harikulâde Gürcü havaları ile birlikte oynanan hareketli danslara ara verildiğinde, kız tarafı erkekleri zeybek benzeri ağır ritmli bir oyunla birbirleri etrafında dönerler. Bunca genç arasında gençliğine dönen "abla"nın yirmi yaş dişi zorlamasa her şey yolunda... Bereket, gençlerin gözlerden uzak bir köşede kokmasın diye çikolata ile içtikleri viskiden haberli "abla"ya damadının, masa altından sağladığı ilk yardımın ilk yudumunu midesine yollayan "abla", ikinci yudumla sızlayan dişini gargara yaparak uyuşturmaya çalışırken dünürünce basılmaz mı? Damadın babasının "eee, Fatoş Hanım, eğleniyor musunuz?" sorusuna cevap olarak önce bir "gulp!" sesi çıkaran, ardından yakalanmanın telâşıyla, bir çırpıda çocukları ele verip kendisini aklayan "abla", dünürünün olgun işbirliği sonucu, sızının da azalmasıyla takı merasimine çakırkeyif ulaşır.

Önce kız tarafı kuyruk olur, ardından oğlan tarafı; takılar, paralar çantalardan çıkıp, gelinin bileğini, damadın göğsünü süsler. Bu törenin sonu değildir, birbirini düğünden düğüne gören akrabalar hızlarını alamamışlar belli ki, takı töreni sonrası bir kısım Kütahya'lı davetli salonu terkederken damat tarafı ortada, bu kez üç ayak oynamakta...

Fotoğraf faslı ardından eve dönülür. Kısa zaman sonra gelin eşikte bir fincan, bir tahta kaşık kırılarak karşılanır, ardından parmakları bala banılır, eli kapı çerçevesine sürülür. Ev yapımı baklava ikramı yapılır, birlikte konuşa söyleşe yenilir. Ardından, gelin damat, yola çıkmadan önce, arkadaşlarıyla eğlenmeye giderler.

Yorgunluğun sessizleştirdiği yaşlılar, çocuklar yataklarına çekilirken, konuklardan bir kaçı alt katta oturan, kendisi bir başka düğüne giderken yataklar serdiği evinin anahtarını bırakan komşu evine inerler.

Bu evlilikle, daha önce birbirlerini hiç tanımayan, İstanbul'dan Antalya'ya, Artvin'den Kuzey Ege'ye pek çok insan, genç çifte yönelttikleri iyi dilekler ve dualarda buluşur, iyi niyet ve sevgiyle akraba olurlar.

Hiç yorum yok: