2 Aralık 2008 Salı

11 çeviri ve telif eser içindeki tek kadın yazar, ailede sabrı, titizliği, kılı dört yüz yarmasıyla tanınan, ortanca kız kardeş!

Kedilerine kraker ve bir kap da süt koyan "abla" sırt çantasını yüklenip çıktığında, 8:00 servisine fazla zaman yoktur. Sert poyrazdan korunmak için iki durak geriye yürür, deli incirin altındaki, güneş sarısı koca kuru yaprakların dibine yığıldığı banka yerleşecekken gelen servise, usta, bahçıvan ve ev işlerine gelen hanımlar karmasına "günaydın" diyerek biner. Karaağaç pazarı için saat erken; bilge şoför Halil Ağabey'i, arkasındaki sıradan "kız kardeşim yazdığı bir ders kitabıyla ödül aldı, törene gidiyorum, Ankara'ya…" diyerek aydınlatıp Burhaniye Garajı'nda inerken "kim güzel çorba yapar sen bilirsin, nereye gideyim?" diyerek adres alan "abla", bol sirkeli az sarımsaklı paça'sını içer, otobüsün hareket saatine dek, kasabanın sakin sokaklarında dolanır.

10 saat sürecek yol, uzun; "abla" tek kişilik koltuğa yerleşir kulaklığını klâsik müziğe ayarlar, güneş depolamış ışık kurusu yapraklı ağaçlara hayran, molalarda ayazı hatırlayarak karanlıkta, en son ne zaman geldiğini çıkaramadığı Ankara'ya ulaşır.

Kız kardeşi yaşamını Bursa'ya kaydırdığından kombi küsmüş: Kardeşle, parkın ötesinde oturan yakın komşusu arkadaşı, onun acil yardımı ısıtaç ayakları dibinde, "abla"yı karşılarlar. Girişte oturan Rize, Güneyce'li teyzenin, gece 22:00 sularında, demlenmiş çay, karalahana sarma, bal, yağ, "kepeğini eletmediği kara un"dan yaptığı ekmekle tepeleme doldurduğu koca tepsiyle çıkagelip coşturduğu sohbet, kendine özgü güzelim Karadenizli lehçesiyle anlattığı hikâyeleriyle sürer.

Ertesi sabah, İstanbul'dan bir gece önce yola çıkıp kadroyu tamamlayan en küçük kız kardeşe, saat 9:00'da arkadaşların eklenmesiyle oluşan mini kortejin burnuna "yanık kahve etek ceket altına hangisi daha uygun?" karar veremediği yarım düzine çorabı, dayayan ortanca kız kardeş, jüri üyeliği, sempozyum, seminer, sunum… türü etkinliklerde tavan yapan heyecanını ise birkaç gün önceden başladığı, Passiflora içerek yatıştırmayı dener.

TÜBA Ödülleri'nin verileceği, Dışkapı'daki sonbahar güzeli Ziraat Fakültesi Dekanlık bahçesinde, izleyen dakikalar boyunca öncesi ve sonrasıyla töreni fotoğraflayan fedakâr kuzenle buluşulur, yüksek tavanlı, balkonlu salona geçilir. Yaklaşık iki saat süren törende, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Yücel Kanpolat, "abla"nın pek beğenerek not aldığı, Galileo'nun yaşadığı dönemde kilisenin bilim karşıtı tavrını örneklemek üzere söylenmiş "üç doktorun olduğu yerde iki ateist mutlaka vardır", Kraliyet Akademisi girişindeki "kimsenin sözüne güvenme kendin araştır", bir Akademi amblemindeki çelengin ortasında yer alan, burnunu her yere soktuğundan –"abla"ya Robert Temple'ın Sirius Gizemi kitabını hatırlatan- çakalla örneklediği konuşmasını, "Akademiler insanlığın yaşamına yön verirler, örnek kişileri seçmelidirler" diyerek sonlandırır. Prof. Dr. Ayhan O. Çavdar'ın yaptığı, TÜBA'nin kurucularından, 80 yıllık ömrünü 54 kitap, 1500 makale, çok sayıda ödülle donatan bilim, sanat insanı Metin And'ı anan konuşmanın ardından 151 eser arasından seçilen, aralarında Sosyal Bilimler dalında, "abla"nın ortanca kız kardeşinin yazdığı Temel Sembolik Mantık kitabının da bulunduğu -14'ü mansiyon alan- 25 telif ve çeviri kitaba plaketleri verilir. 11 çeviri ve telif eser içindeki tek kadın yazar, ailede sabrı, titizliği, kılı dört yüz yarmasıyla tanınan, -neredeyse felsefe okuyup yazmak için doğmuş- ortanca kız kardeş!


Oğuz Atay'ın, evde sevilerek okunan, "abla"nın bayıldığı romanı Tutunamayanlar'dan sonra, ortanca kız kardeşin akademik bir rota tutturacağının anlaşılması üzerine annelerinin sık sık alıntılar yaptığı, Prof.
Mustafa İnan'ın hayatını konu eden Bir Bilim Adamının Romanı çevresinde yapılan konuşmaları, "bir bilim insanının ne emekle yetiştiğini, nasıl fedakârlık gerektirdiğini…" kendini vakfetmeye hazır, sevgiyle tekrarlayan, bu törende bulunmakla kim bilir ne mutlu olabilecek annelerinin hatırası neyse ki, tören sırasında "abla"yı -ürktüğü gibi- ağlatmaz. Bunda, annelerini temsil etmek üzere Ankara'ya gelip törene çok katılmak istediği halde katılamayan, yola çıkmadan arayıp özür belirterek, ailenin büyüğü saydığı "abla"yı kutlayan teyzenin, orada olmayışının etkisi yadsınamaz.

Oto yarışçısı kuzenin, arabalardan hiç anlamayan "abla"nın bile dikkatini çeken iç tasarımıyla "özel", "Türkiye'deki üç taneden biri" olduğunu söylediği arabası, günün kahramanlarını toparlar; biri, alt/üst geçitlerle alt üst edilmiş Ankara trafiğinde zor bulunan yol üzerinde bırakılan, diğeriyle Kasım sonu güneşinin nazlanmadan ısıtıp ışıttığı bir cafe önünde vedalaşılan arkadaşlardan kalanla, gün akşama erer. Bir kutlama ziyareti ardından kız kardeşler, -kendileri de birer, birer buçuk saat sonra İstanbul ve Bursa yönüne, yola çıkmak üzere- 22:00'de Sarımsaklı yönüne gidecek otobüse "abla"larını bindirir, hafifçe yağmaya başlayan yağmur altında, uğurlarlar.

8:00'de sitede olması gereken 7:30 Burhaniye çıkışlı servise ucu ucuna yetişen "abla", Halil Ağabey'le "günaydın"laşır, törenin kısa raporunu verir, evine doğru yola çıkar.

Hiç yorum yok: