13 Eylül 2008 Cumartesi

"Abla"nın işi gücü boşlayıp kendini, bebek kedi terapisine bıraktığı muhteşem güzellikte bir dönem başlar!


Hafta sonu buluştukları, yazdığı mantık ders kitabı TÜBA'dan ödül aldığından ağzı kulaklarında ortanca kız kardeşlerini yolculayan "abla" ile, evine gece yolculuğuyla dönecek küçük kız kardeş yılın en önemli operasyonu için hazır!

Birkaç gün önce, yazlıkçılardan evini kapatıp döneceğini bildiren bir hanım, uzun süredir girişe, masa altına yerleşmiş Çomar ve bebelerini alıp almayacağını sorup karşılığında körün derdi bir göz, Allah verdi dört göz diyen "abla"nın onayını alır. Yılın en önemli operasyonu, bebelerin, analarını huzursuz etmeden, yaklaşık beş bahçe boyunca taşınıp "abla"nın verandasına yerleştirilmesinden ibaretse de, benzer operasyonlar yaşamış kardeşler zorlukların farkındadırlar!

Cabbar cevval analığı süresince dört kez taşıdığı bebelerine yanaştırmadığı, ancak o ortalarda yokken küçükleri eve alıp seven, şaşkınlıklarını aaaa, sizi tırmalamadı, ısırmıyor da... diye ifade ettikleri Çomar'ın diş ve tırnağından epey nasiplenmişe benzeyen ev halkı, operasyonu, tel kapı ardından izler. "Abla"nın küçük kız kardeşi, kokuları yadırgamasınlar diye havlu döşeli küçük leğeni, içinde üç bebe ile alır, kaçma çabalarını leğeni göğsüne bastırarak engellemeye çalışırken bir yandan da yürüyerek tipik bir Notre Dame'ın Kamburu Quasimodo çeşitlemesi sergiler. "Abla"nın işi biraz daha zor; ensesinden tutup gözü hizasında sallandırdığı bebesine karşın Çomar, dört kez terk etmekte oldukları eve dönüp acıklı acıklı bağırarak, aşmaları gereken -mendil büyüklüğünde- topu topu beş bahçe boyu uzaklığı "abla"nın beş futbol sahası gibi algılamasına neden olur.

İlk iş, verandadaki masa eski çarşaflarla örtülerek, terk edilen evdeki gibi, güvenli bir masa altı atmosferi sağlanır. Bir önceki kış Çomar küçücük bir kediyken, büyükler tarafından hırpalanmadan mamasını yiyebilsin diye "abla"nın ters çevirip üzerine kapattığı, içeri de bir bardak kuru mama attığı kırmızı plastik leğene, bu tür işler için hazırda tutulan pazen eski bir gecelik, yumuşak bir sabahlık özenle yayılır. Bebelerin ve analarının yanı başına bir tas su, bir tas yarım yağlı süt, bir tabak da kuru mama konur.

Aksilik bu ya, aynı gece şimşekli, gök gürültülü bir yağmur!

"Abla" ertesi sabah, masa örtüsünün yağmurla ıslanmış ucunu korka korka kaldırıp da analarının memesine yapışmış bebeleri görünce, neyse Çomar hava muhalefetini benden bilip bebeleri taşımamış çok şükür deyip deriiiiin bir oh! çeker.

İzleyen günlerde, "abla"nın, kuru mamayla tanışan bebelerin kakalarıyla tanışması çok sürmez. Masanın altındaki kuytuyu yıkadıktan sonra olay mahaline, orayı bellemesinler diye beyaz zambak kolonyası serper: Bu işe yarar! Birkaç işeme sonrası leğendeki yerini gazete kâğıdına bırakan sabahlık ve gecelikteki keskin koku, Çomar'ın, bir gün verandada hiç kedi göremeyip telâşa kapılan "abla"nın kulağına ulaşan çıtırtıların kaynağını ararken yukarıdan tanık olduğu bir sahneyle tuvalet eğitimi vermesini sağlar: Çilesi hiç bitmeyeceğe benzeyen zakkumun dibinde tek tek bebeklerin kakalarını yapmalarını gözler, ardından koklayarak kakaların tam örtülüp örtülmediklerini denetler, eksik işleri tamamlar.

"Abla"nın işi gücü boşlayıp kendini, bebek kedi terapisine bıraktığı muhteşem güzellikte bir dönem başlamıştır: Bebelerin, yerde terlikleriyle oynamaktan, birbirlerini ısırmaktan yorgun düştüklerinde verandadaki şezlonga uzanmış "abla"nın kucağına çıkarak sızdıkları, arada uyanıp birbirlerini ısırıp tepmeye devam etseler de beş dakika içinde tekrar bayıldıkları; incecik tırnakları ve dişlerinden payına düşeni alan "abla"nın, kızına meme verdiği zamanki duygular benzeri huzur, mutluluk, dinginlik içinde salındığı harikulâde bir dönem!

Her güzel şey gibi kısa süren bir dönem!

Komşunun yeğeni birkaç günlüğüne gelir; Koçero da dahil olmak üzere, birkaç parça sucuğa, marka mamaya tav olan çekirdek kedi ailesi, bir üst evin verandasına taşınır orada barınmaya başlarlar.

Akşamüzeri denizden dönüşünde, delikanlı, veranda önünde diz çökmüş bebelere serenat yaparken bulduğu "abla"ya, bu gece İstanbul'a döneceği müjdesiyle beraber yarım paket de marka mama vermese, işler kötüye gidecek!

9 Eylül 2008 Salı

Vampir günlerinden “abla”ya kalan, şu olağanüstü denklemdir: Vampir (rüzgârsız gece)+çöp+hoşgörü=DENGE!


Jandarmanın, dağa taşa boyadığı koskocaman ay yıldızın beyazı az çok yerindeyse de zeminin kırmızısı çoktaaaan uçmuş. Dahası, kırmızı olması gereken bölümde çamlar öyle boy atmış ki, kırmızının rengini atmışlığı gölgede kalmış!

Bayrağın boyandığı yamacın dayandığı kayalık “abla” için neredeyse kutsal bir mekân; kalabalık ortasında ıssız, gürültü patırdı arasında sessiz! “Abla”nın ego’su Sebastian’ın bile saygı duyup, sinip sustuğu kayalıktaki küçük mağarada vampirlerden bir takım izler; kullanılmış kâğıt, nemi uçmuş ıslak mendiller, doluların içinden çıktığı belli boş bir alışveriş torbası, boş büyük pet şişeler, boş yırtık bisküvi, ıvır zıvır ambalajları… Bir kayanın dibinde, serildiği yerdeki dikenlerle hemhâl olup elden çıktığından, dürülüp tıkıştırılmış büyük boy turuncu-kırmızı yollu havlu.

Huzur bulduğu yere yapılan saldırıdan rahatsız “abla” söylenerek, çalılara takılıp rüzgârla şişmiş boş alışveriş torbasını alır, parmağının ucuyla çöpleri toplar, en sonra havluyu teper, ağzını bağlar. Kayanın eğimi az kısmına oturur, ayakkabılarını çıkarır, kitabından bir bölüm okur. Toparlanır, tepeden iner, torbayı, bulduğu ilk çöp konteynerine atar.

İki gün sonra, aynı olayı havlusuz biçimiyle yaşayan “abla” kendi yarattığı muhtemel öfkeyi büyütmemeye çalışarak, ama söylenerek aynı sırayla yeni bir çöp torbası yapar; tepeden düze ulaştığında, Sosyal Tesisler ardındaki kayık, tekne park alanı yanındaki çöp konteynerine atar.

Birkaç gün sonra, vampirlerin kol gezdiği rüzgârsız gecelerden birinin sabahında tepeye çıkıp aynı manzarayla karşılaşan “abla”nın sabrı tükenir! Daha üst perdeden söylenerek çöpleri toplar. Ardından ellerini, kol ve bacaklarını delik deşik eden dikenlerden birkaç kucak toplar, çöpten arındırdığı küçük mağaraya tıklım tıkış doldurur, ayağıyla basarak sıkıştırır ki, burayı kullanıp kirletenler en az onun kadar uğraşsın! İçi rahat, kayaya tüner, ayakkabılarını çıkarır, Kryon’un ikinci kitabından bir bölüm okur, güneş ardındaki kayayı aşıp ensesine vurunca kitabını çantasına koyar, ayakkabılarını giyer, çöp torbasını alır, yürür… GİDEMEZ! Yürüyüp gidemez!

Aklında, okuduğu kitaptan tek bir sözcük; hoşgörü!

Çöp torbasını, çıkardığı sırt çantasının yanına koyar; mağaraya basarak teptiği dikenleri çıkarır, kıyı köşe hiç diken kalmamacasına temizler, yürür gider. Toprak yolda inerken duygularını sorgular; kendisini kullanılmış, enayi, aptal yerine konmuş hissediyor mudur? Hayır! Peki, çok güzel bir şey yaptım diyerek kıvanıp övünüyor mudur? Hayır! Duyguları nerededir? Tam ortada, sıfır, denge noktasında!

Vampir sorununun ayyuka, jandarmanın da devriye gezmeye çıktığı günlerde Genel Müdürlük’ten bir anons; … sinema saat 24:00’te, lokantalar 01:00’de, disko en geç saat 04:00’te kapatılacaktır, site sakinlerine…

Bu işbirliği, site sakinlerinin, Ağustos ayının rüzgârsız son birkaç gününü gerçekten sakin geçirmesini sağlar. Eylül, 2008 yılının Eylül’ü, ay başı, hafta başı, ramazan başı, ders başı olmak üzere, başlı başına öyle bir zaman dilimidir ki, nasıl bir psikolojiyle bilinmez, 31 Ağustos’un ertesi günü site, bir gecede boşalmışçasına, terkedilmiş Teksas kasabası görünümündedir! Ve vampirler bilindiği kadarıyla Vahşi Batı ortamında barınamazlar!

Vampir günlerinden “abla”ya kalan, ve kendisini kendisi hakkında düşünmeye iten şu olağanüstü denklemdir: Vampir(rüzgârsız gece)+çöp+hoşgörü=DENGE!


3 Eylül 2008 Çarşamba

"Abla", önceki gece fırtına eşliğinde uykuya vardığını hatırlar, muhteşem! Vampirler fırtınadan hoşlanmaz!


Ege'de fırtınanın evine kapadığı "abla", gün doğarken beliren sessizliği yadırgar, uyanır. Bir gece önce, ortalığı alt üst eden, verandanın bir duvarı boyunca asılı boncuklu panonun boncuklarını döküp saçan fırtınaya binlerce kez teşekkür ederek daldığı deriiiiiin, uzuuuuun, sakiiin uykusundan, günlerdir ilk kez kendi istek ve iradesiyle, yavaaaşça sıyrılır.

Sessizliğin nedenini araştırdığında, önceki gece fırtına eşliğinde uykuya vardığını hatırlar, muhteşem! Vampirler fırtınadan hoşlanmaz!

Site toplantısında, ortaklardan birinin …acaba, gece Jandarma mı dolaşsa?.. diyerek ürkek biçimde dile getirdiği öneri, yazık ki, gündüzlerini uykuda geçiren vampirlerin, üç evin bir ya da ikisinde konuşlanmaları yüzünden ortaklardan kabul görmez. Dahası vampirler, genelde çalışan ana babaların biz yararlanamıyoruz, bari çocuklar denizden faydalansın diyerek büyükanne, büyükbabalarına bırakıldıklarından, “abla” bîçare ortakların şikâyet bir yana, bu güruha söz dahi geçirebildiklerinden şüphelidir.

En kötüsü, vampirlerin, araba ve motosikletlerle yarışırken neden oldukları, son bir tanesi ölümlü kazalar iken, en iyisi “abla”nın evinin karşısındaki çocuk parkında, az ötede plajda, iskelelerde gece yarısından sonra yaptıkları “âlemler”! Toplantıda …ellerinde şişelerle… diye tanımlanıp, sınırsız enerjilerinin spora, şuna buna yönlendirilmesi önerilen ve elbette duymazdan gelinen vampir tayfası, kliması olmadığından camları açık uyuma dışında seçeneği olmayan “abla”nın odasından, uykusunun ortasından, araba ve motosikletlerin mekanik feryatları arasında, insan sesi olduğu tartışılır çığlıklarla geçer, geçer, geçergün doğumuna dek!

Verandanın, “abla”nın ayak ucundan görünen duvarı pembeleşirken âlem, iskelelerden denize, deniz banyosundan çok deniz kazasını andıran seslerle feryat figan atlamalar ardından güneş yükselirken bir sonraki gece için güç toplamak üzere evlere dağılıp ortadan yok olmalarıyla sona erer.

Bu konudaki gönülsüz şikâyetlere; …Kapı’dan da geliyorlar, başka sitelerden, parasıyla değil mi deyip, giriş ücretini ödeyip Kontrol’den geçiyorlar… Onlar da çok gürültü yapıyorlar… diyerek bir alt başlık daha açılmasına karşın “abla”, en etkili vampir mücadele yönteminin şöyle sıkı bir fırtına olduğuna emin!