En çok okunduğu
sitede, taş çatlasa ayda ortalama 300 kişiye ulaşan “abla”, konu okuduğu
kitaplar olduğunda reytinginin yarıya düştüğünü gördüğünden, bu kez, okuduğu
duaları konu eder. “Evyapımı terapi”nin
mucidi senbilirsinabla, aynı zamanda, kendi tarikatının biricik şeyhi ve müridi
olduğu için de bu dualar, günün kozmik enerji/rahmet olanaklarına bağlı olarak
sürekli güncellenirler.
Karatepe’ye,
diplerinde kaplumbağaların hışırdadığı pembe, mor, sarı, mavi, beyaz çiçeklerle
sarılı coşmuş katırtırnaklarının iç bayıltan kokusu eşliğinde tırmanıp
inişlerini sürdürürken “abla”, sunduğu muhteşem bitki örtüsüyle yağmur izli
toprak, oksijen yüklü hava, ensesindeki Güneş için Tanrı’ya, Gaia’ya, burada
oluşunu sağlayan ebeveyni, kardeşleri, kendisi dâhil herkese bin bir şükür duasında repertuarına, kendi
ayakları üzerinde erkenden durup sorumluluğunu üzerinden alan kızı ve onu
sevgiyle kollayan damadı ile bu efendi adamı yetiştiren dünürlerini ekler.
Şimdide, anda kalabilme pratiği yaparken,
izlediği sitede yayımlanan bir yazıdan öğrendiği “bu mükemmel bir an, şimdinin gücünde merkezlendim” dileğini bir
başka yazıdan edindiği kalbinizde
merkezlenin önerisiyle birleştirip harmanlar; “bu mükemmel bir an,” der, “şimdinin
gücünde kalbimdeki sevgide merkezlendim.”
Dinlerde tekrarlanan “isteyin
verilecektir” ibaresi “abla”nın kafasını her zaman kurcalamıştır. Tüm
olasılıkları birlikte, enine boyuna düşünüp hesaba katmaya çalışırken tipik
İkizler Burcu tavrı ile ne isteyeceğine
bir türlü karar veremeyen “abla” sonunda kararı Tanrısal yanı yüksek benliğinin
iradesine bırakmıştır; “sevgili Ben’im Varlığım,
senin iraden olsun” derken, izin verdiğini söylemeyi ihmal etmez. Kendi talepleri de vardır elbet;
Mısırlıların üçü eterik, üçü fiziksel altı beden saydıkları bilgisiyle “abla” “tüm bedenlerimin arınmasını, saflaşmasını,
temizlenmesini diliyorum” der, “tüm
bedenlerim onarılıyor, güçlendiriliyor, sağaltılıyor, yenileniyor. Tüm
bedenlerim uyandırılıp, uyumlanıp, tamamlanırken sevgili Ben’im Varlığım,
sürece göz kulak ol,” diyerek kendi sınırlılığının sorumluluğundan
sıyrılır, “kusursuz olmasını sağla
lütfen.”
“Neyi bilmem gerekiyor sevgili Tanrım?” diye sorar, Ben’im Varlığını işe koşar; “lütfen dikkatimi görmem gerekene çek, farkına varmamı, doğru
seçimlerle iyi ve güzel bir yol tutmamı sağla.” İsteklerinin sonu yoktur; “beni temiz yeşilde, temiz mavide, temiz
gövdede, temiz duygu ve düşüncede tut” diye de ekler.
Kendini sevme, uzun yıllar
değersizlik, yetersizlik duygularıyla boğuştuğundan her zaman gündemindedir.
Bulaşık yıkarken, kendisinden kaşınma talep eden poposuna sinirlenmez,
deterjanlı elini tez canlılığının elverdiği ölçüde hızlıca durular, bedeninin
bu isteğini karşılar kaşınır, bulaşığa sonra devam eder. Yeni geliştirdiği, kendini
sevme çalışmalarının bir alt başlığı “canım
ne isterse ölçütleri” uyarınca beslenme tarzını, bedenini dinleyerek
düzenler. Pazarda dolaşırken tezgâhları inceler, şu yenilmeli, üstüne bu dökülmeli, yanına bilmem ne eklenmeli…
yaygarasına boş verip canı ne çekiyorsa onu alır; yıl boyu tek kase yoğurt
yemeyen “abla” şimdilerde sıkı bir koyun yoğurdu küründedir. Temiz gövde için,
zeytinyağını pişirmez, buharda haşladığı sebze ya da enginar-bakla,
kereviz-pırasa gibi ikilileri kendi sularında hafifçe pişirip zeytinyağı ile
tuzu soğuduktan sonra ekler. Kuruyemişli bakliyatlı şekersiz aşure taslakları,
çökelekle sarımsak, sirke, biber-domates salçalı baharat karışımı, avokado bal
zerdeçal üçlüsü… “abla”nın, damadının
sizinki füzyon mutfağı dediği, kendisi dışında pek kimsenin iltifat
etmeyeceği türden lezzetler. Canı iki haftada bir, bir paket pastırma dışında
et çekmez; bedeniyle birlikte hızla değişirken, nasılsa, bayıldığı patatesi son
kez yılbaşında yemiştir. Gündelik öğünlerini, 11:00-12:00 civarı geç kahvaltı,
16:00- 17:00 suları erken akşam yemeği ile ikiye indirmiş olsa da, zamanında, akşamları
tükettiği tartışmasız bir kilo civarı meyveye, eskiye göre epey isteksiz
“abla”, beynin eski alışkanlığı arsız komutlarını duymazdan gelebilmek için
işbirlikçisi ellerini, tığla ha babam bir şeyler örerek meşgul tutar.
Nisan başında, izlediği
sitede, yazılardan birinde, bir Nisan
merdiveninden söz edilir; yazıyı okuyup ilgilenen eşe dosta yönlendiren
“abla” konuyu hemen ders programına katar. Bu ayın enerji/rahmet dalgası, aklının
erdiği kadarıyla, kişinin, ihtiyacına göre niyet ettiği herhangi bir konuda daha
iyi olmasını sağlayacak çabayı destekleyecektir.
Düşünüp netleşerek
kararını veren “abla” “salıverme”
üzerine çalışmaya niyetlenir. Epeydir sezgi düzeyinde, fazla kilolarının,
tırnağındaki mantarın, arada bir zonklayıp birkaç cehennem azabı gün ardından
cayan yirmilik dişinin bile, bir şeylere yapışmış olmasının kanıtı olduğunun
farkında “abla” için bu salıverme çalışması, kendini hapsettiği daraşmalıktan
kurtulup muhteşem olasılıklara genişlemesini sağlayacak eşsiz bir fırsat olsa
gerektir.
Nasıl yaşanacağı bilgisi edindiği büyüme
sürecinde üzerine yapışan şöyle olmalı,
böyle denmeli, şu biçimde davranılmalı, buna çoooook dikkat edilmeli
türünden bütün “…meli”, “…malı”lar başta olmak üzere “abla”; kendisini, düzeni
bozulur kaygısıyla yaşamına kimseyi sokmamaya azmettiren özgürlüğünü yitirme
korkusunu, parasız kalırım da yerine yenisini koyamam kaygısıyla bozulur huzursuzluğunu,
lâzım olduğunda olmaz, gelen gidene mahcup olurum elim böğrümde kalır deyip bir
şeyleri stoklama gayretini, döndüğümde bulamam sanıp yürüyüp gidememelerini,
hatta birkaç harften ibaret bir tür mantraya dönüşmüş 10 yıllık eski bir gönül
bağını salıvermeye sıvanır. Kızına da telefonda “bir tez yazar gibi” diye tüyo verir, “neye ihtiyacın olduğunu ara, bul, netleş, yoğunlaş ve dile”.
Son duasını buna göre
düzenleyen “abla”, yürürken, ne
dediğine dikkat ederek, her bir sözcüğü gözünde canlandırarak, kendi sesini
duyacak biçimde dua eder: “Sevgili Ben’im
Varlığım, tüketici mor alevin parıltısında Nisan merdiveninde tırmanırken, işlevini
tamamlamış, tüm bedenlerimde yapıştığım ya da bana yapışmış, her ne varsa,
tümünü gönül rızasıyla, sevgiyle salıveriyorum; beni güçlendir, başarılı kıl.”
Bereket sitede bu
mevsimde, “abla”nın parkuru üzerinde kimsecikler yok. “Bir gören olsa” diye kıkırdar, “köyün
delisi damgası yemek işten değil!” derken, aldığı deniz ya da çam kokusu
yüklü derin soluğu karnındaki en derin noktaya dek yollar, içinde dolandığını
imgeler, gitmesi gerenin yüklendiği varsayımıyla yavaşça salıverir.