19 Mayıs 2009 Salı

“Abla”nın gecikmiş anneler günü yazısı: Ağca, Papa’yı vurmuş!

Rahme düşüşünün Mart ayına rastlamasına epey güldükleri, takvim metodu denen doğum kontrol yönteminin defosu ilk bebeğini “abla”, bunun ne olduğunu anlamadan düşürür. O kadar genç ve deneyimsizdirler ki, Cerrahpaşa’da düşük tehdidi teşhisi konup dinlenme önerildikten sonraki akşamüzeri, yakında oturan arkadaşının annesinin yaptığı iğne olmasa “abla”, sabaha kadar gürül gürül kanayacak, belki bu yazıyı yazamayacak!

Üst katta oturan, durumun –ciddiyetinin- farkında ev sahibiyle Almanya’da hemşirelik yapmış eşi, cehalet ile vefat sınırına dayanmış “abla”yı Okmeydanı Acil’e götürürler. Muayene sonucu kürtaja alınan “abla”, uzandığı yerden yanındaki metal masa üzerine yayılı ürkütücü alet edevatı incelerken gelen doktor, eldivenlerini takarken yanındaki teknik ekibe dert yanar, “bir Pazar olsun” der, “hanımla üst üste iki lâf koyamıyoruz, şöööyle güzel uzun bir kahvaltı yapamıyoruz.”

Operasyon sonrası, annesinin kampa aldığı “abla”nın, müşfik yoğun bakımla onarılan bedeni, komşusunun “düşüğün bacağı içinde kalır” diyerek belirttiği gibi, en kısa zamanda yine hamile kalır. İlk maceradan edinilen deneyimle, hafif bir sancı ardından, o yıllarda Nişantaşı’ndaki SSK’ya ait dispansere gidip muayene olan “abla”ya doktor, “kocanı ara,” der kesin bir tonla, “sana geceliğini, diş fırçanı getirsin, sen çık yukarı, yat!”

Bu beklenmedik alıkonmadan hiç hoşlanmasa da “abla”, bir bebek daha yitirmeyi göze alamaz. Öğle ve akşamüstleri, yenmeye çalıştığı bulantıları kışkırtan çok yağlı yemeklerle, gündoğumunda verilen mahmur kahvaltılarla hatırladığı iki hafta geçirdiği dispanserde, yan yataklarda anlatılan nice anne olma/olamama hikâyesine kulak misafiri olur.

“Abla”nın, 1981 Mayıs ortalarında, sıcak bir gün, iyi –sağlık- hâlinden salıverildiği hastaneden çıkıp Osmanbey’e yürürken, gözünün iliştiği gazetelerin tümünde beyaz giysili bir adamla, esmer bir delikanlının fotoğrafı yanı sıra iri puntolarla tek bir haber: Ağca, Papa’yı vurmuş! 20’li yaşlarının ortasında “abla”nın, anneliğinin başında, her an kırılabilir bir şey taşıyor olma sakınımından kaynaklanan hassas ruh haliyle, güneşin altında alıp bebeğiyle paylaştığı ilk haber, yüreğini –bir ihtimâl- bebeğini, daraltan kaygıya dönüşür.

Bebeğin geleceği dünyanın geleceği kaygısının kapladığı yere bakılarak, “abla” için anneliğinin başlangıcını, Aralık sonundaki doğumdan aylarca önceye, Mayıs ayının 13. gününe taşımak çok daha uygun…

Hiç yorum yok: