Sabahtan beri, Çomar'ın çocuklarıyla oynadığı, meme verdiği, güneş ışığıyla birlikte yer değiştirerek uyuyup sonunda güneş batınca geceyi geçirmek üzere bir kuytuya yollandıkları verandayı gözleyen "abla" kaygılı! Çomar'ın oğullarından biri, "abla"nın sevgilisi, bilgisayar ekranından kendisine bakan şehlâ kedi resmine çok benzediğinden adı Ekran Koruma, ortalarda yok!
"Abla"nın, üç öğün mama, iki öğün de süt servisi yaptığı, Çomar, beyazı bol tekir kızı iki gözünün birbirinden azıcık uzaklığı nedeniyle, adı Romy Schneider, sarışın, yeşil gözlü, ipek tüylü tabby oğlu Brad Pitt, şehlâ Ekran Koruma'nın aynı yumurta ikizi beyazı az tekir oğlu Lekeli Burun, gruptaki eksikliği farketmişe benzemez.
Verandaya leğen içinde nakledildikleri ilk günlerden beri "abla", bir çekingen, kibar tabiatlı Brad Pitt'i, bir de, berikinden az yırtık Ekran Koruma'yı nedendir bilmez, diğer ikiliden fazla sever. Sabah uyandığında, az sonra gidip bu ikisini göreceğini düşününce içi kıpır kıpır olan "abla"nın, bu ikisine âşık olduğu rahatça söylenebilir. İstanbul'da olduğu süre boyunca, dönüşünde sevgililerini bulamama ihtimaliyle içi titrer. Bereket, komşuları arada yemek, bahçıvan da odunluğa bıraktığı mama torbasından çanaklarına birşeyler bırakmış da Çomar'la bebekliği geride kalmış, tel kapıya tırmanma huyları geride kalmamış çocukları dağılıp gitmemiş.
Dönüşünün ikinci günü, öğleden sonra, Çomar'ın keşif ziyareti sonrası "abla"nın varlığı sezilir sezilmez önce Ekran Koruma, ardında Lekeli Burun, Brad Pitt, iki gün sonra da yemekleri beğenip postu serdiği komşusunun "Dilli, bundan, kendi yavrusunu kıskanıyor" diyerek getirdiği Romy Schneider'le kadro tamamlanır.
"Abla"nın temizleyip düzenlediği verandanın önünde, ne aksilik, koca bir kepçe, kedi ailesinin henüz kavuştuğu huzura gölge düşürür. Adamların derdi, yağmurlar başlamadan 30 yılda dağılmış eski kanalizasyon künklerini, plastik olanlarıyla değiştirmek. Kepçe, traktör homurtuları arasında, ürküntüyle kulakları sırtlarına yapışık da olsa Çomar'ın çocukları, "abla"nın korkularının tersine, onu hatırladıklarını, tanıdıklarını dahası özlediklerini, paçalarından yukarı tırmanarak, giysisi üzerindeki hareketli her parçaya ayrı atlayarak, düşen perçemini hizalayamayıp yüzünü gözünü Bursa'lı kapıcının dediği gibi cırarak, kanıtlarlar.
Bir kaç günlük mutluluk, "abla"nın en temel sorularından biriyle, sevgiliye sahip olmadan sevmek meselesiyle yüzleştiği akşam saatlerinden beri gölgeli; Ekran Koruma'nın başına bir şey mi geldi?
23 Ekim 2008 Perşembe
9 Ekim 2008 Perşembe
Aklı erenlerin "çok şükür bu sayede Amerika’daki ekonomik krizi atlattık!" dedikleri uzun bayram tatili...
Sepet peyniri, kırma zeytin, nohut mayası ekmek, yaseminli yeşil çaydan mürekkep kahvaltısı, tepside kucağında, “abla”nın her hareketini algılayan duyarlı dedektör meraklı kedicikler tel sürgülü kapıda asılı... Mutluluk bu! diye düşünen “abla”nın içinde, bir gece önce gördüğü rüyaya –öleli epey zaman geçmiş Lucky kayıp, üçüncü gün olduğu halde görünmemiş, “abla” merakla, geniş, rahatsız bir mekânda arar, arar, arar...- bağladığı bir huzursuz kıpırtı!
Telefonda, birkaç saat sonra uzun tatili fırsat bilip, epeydir planladığı Afrika Safari gezisi için Havaş’a teslim olması gereken küçük kız kardeşi; ağlamaklı, emektar kedisinin hastalığının ağırlaştığını, yolculuğunu iptal etmeyi planladığını söylemekte! Kedinin, o yanında olsa da olmasa da, ölecekse öleceğini, dışardan bakana acımasız görünebilecek bir üslupla belirten “abla” bir buçuk saat sonra Karaağaç’tan otobüse binip, akşam hasta kediye ulaşacağını söyler, sen selâmetle git, aklın geride kalmasın deyip kardeşiyle vedalaşır.
İstanbul’a vardığında, toplu göçü andırır terminal manzarasına bakan “abla”nın ilk saptaması; 2008 yılında iki kez tekrarlanacak en uzun tatil fırsatını değerlendirmek isteyenlerin sayısı yabana atılır gibi değil!
Kardeşinin anlatmasına bakarak hareketleri ağırlaşmış, bedeni soğuk hayvancağızı ölmüş, katılaşmış bulacağını sanan “abla”, kediyi çok halsiz ama hayatta bulunca sevinir; İstanbul’da kedi gömecek toprak bulamayacağını düşünerek yaptığı, iyice sarıp sarmalar bavula koyarım, gece yola çıkar ertesi gün de -yaz kış yaşadığı yazlıkta- bahçede gömerim plânını ertesi sabaha dek erteler.
Arka balkonda bulduğu kedi Pamuk’un salona “abla"nın yanına gelmesi 45 dakika alır. Aile hekimine dönüşmüş veterinerin, akciğerindeki doku harabiyetini azıcık onarsın, öksürmesini azaltsın diyerek yaptığı antibiyotik, vitamin ve doku yenileyici iğnelerin etkisiyle mi, hastalığın seyrinden mi yorgun, bilinmez, 15 yaşındaki yaşlı beden, “abla”nın dokunmasına izin vermez.
Ertesi sabah uyanır uyanmaz ilk iş Pamuk’u kontrol eden “abla” onu hayatta bulunca, ortanca kız kardeşini arar, beklenmedik durumu aktarır, bayram tatili için yanına, planladıkları gibi yazlığa geleceğine, rotasını İstanbul’a çevirmesini söyler. Akşam saatleri Pamuk’un iki bakıcısı olmuştur, ortanca kız kardeş sonsuz sabır, hoşgörü ve sevgiyle kediyi bir tür yoğun bakıma alır.
Aklı erenlerin, çok şükür bu sayede Amerika’daki ekonomik krizi atlattık! dedikleri uzun bayram tatili, öğlene dek Pamuk’a yoğun terapi, öğleden sonraları ise kız kardeşlerin kültür faaliyetleriyle geçer. Caddede ödüllü iki film görürler, Tatil Kitabı ve Gölgeler, beğenirler, Pera Müzesi’nde bayıldıkları, Doğu’nun Cazibesi başlıklı sergiyi, bir başka gün yine Pera’daki kalıcı sergileri gezerler, eh! ayağımıza kadar gelmiş, daha ne olsun? deyip Sabancı Müzesi’ne dehasına hayran oldukları Dali sergisini görmeye Emirgân’a giderler. Bir akşam sinema dönüşü, geç saate kadar Abdi İpekçi Caddesi’ne yayılmış “ayakkabı” düzenlemelerini incelerler. Akşam yemeklerini değişik yerlerde yiyip -her seferinde biraz kaygıyla- eve, Pamuk’a dönerler. Yavaş da olsa kedi, olabildiğince iyileşir, arada hiç adeti olmadığı halde pide içi yer, biraz boza, kefir yalar, evde kısa bir bayram havası yaşanır. Telefon mesajıyla Afrika’da bir kaç ülkeye, Pamuk’un sağlık durumu hakkında, az önce (her zaman yaptığı biçimde suya soktuğu elini yalayarak) bol su içti, demin kraker yedi, akşamüstü (evin diğer kedisi, bir zamanlar eşi olmuş) kız kediyi kovaladı, dün akşam bizi kovaladı... türünden iyi haberler iletilir.
Sonunda tatil biter, ortanca evine, kedinin sahibesi küçük kız kardeş de kendi evine döner. Kediden fazlaca bir şeye, bir çeşit insana dönüşmüş Pamuk’la, bu kimlik bunalımının görünümleri yüzünden çok arası olmasa da “abla”, yeni doğmuş bebek kedilerine, hatta sağır olan iki gözü farklı renkteki oğluna yaptığı muhteşem babalığı abartarak meme vermesiyle (evet, meme! “abla” da gözüyle görmüş olmasa inanmaz) haklı hayranlığını kazanan bu özel kediyi sahibine sâlimen devretmenin huzuruyla İstanbul’daki adresine, kızının yanına geçer.
Amacı 10 Ekim’de başlayacak Filmekimi’ni izleyip, çok özlediği, her birini analarının boyuna ulaşmış bulacağı kesin, Çomar’ın bebelerini görmeyi umut ettiği evine dönmek...
Telefonda, birkaç saat sonra uzun tatili fırsat bilip, epeydir planladığı Afrika Safari gezisi için Havaş’a teslim olması gereken küçük kız kardeşi; ağlamaklı, emektar kedisinin hastalığının ağırlaştığını, yolculuğunu iptal etmeyi planladığını söylemekte! Kedinin, o yanında olsa da olmasa da, ölecekse öleceğini, dışardan bakana acımasız görünebilecek bir üslupla belirten “abla” bir buçuk saat sonra Karaağaç’tan otobüse binip, akşam hasta kediye ulaşacağını söyler, sen selâmetle git, aklın geride kalmasın deyip kardeşiyle vedalaşır.
İstanbul’a vardığında, toplu göçü andırır terminal manzarasına bakan “abla”nın ilk saptaması; 2008 yılında iki kez tekrarlanacak en uzun tatil fırsatını değerlendirmek isteyenlerin sayısı yabana atılır gibi değil!
Kardeşinin anlatmasına bakarak hareketleri ağırlaşmış, bedeni soğuk hayvancağızı ölmüş, katılaşmış bulacağını sanan “abla”, kediyi çok halsiz ama hayatta bulunca sevinir; İstanbul’da kedi gömecek toprak bulamayacağını düşünerek yaptığı, iyice sarıp sarmalar bavula koyarım, gece yola çıkar ertesi gün de -yaz kış yaşadığı yazlıkta- bahçede gömerim plânını ertesi sabaha dek erteler.
Arka balkonda bulduğu kedi Pamuk’un salona “abla"nın yanına gelmesi 45 dakika alır. Aile hekimine dönüşmüş veterinerin, akciğerindeki doku harabiyetini azıcık onarsın, öksürmesini azaltsın diyerek yaptığı antibiyotik, vitamin ve doku yenileyici iğnelerin etkisiyle mi, hastalığın seyrinden mi yorgun, bilinmez, 15 yaşındaki yaşlı beden, “abla”nın dokunmasına izin vermez.
Ertesi sabah uyanır uyanmaz ilk iş Pamuk’u kontrol eden “abla” onu hayatta bulunca, ortanca kız kardeşini arar, beklenmedik durumu aktarır, bayram tatili için yanına, planladıkları gibi yazlığa geleceğine, rotasını İstanbul’a çevirmesini söyler. Akşam saatleri Pamuk’un iki bakıcısı olmuştur, ortanca kız kardeş sonsuz sabır, hoşgörü ve sevgiyle kediyi bir tür yoğun bakıma alır.
Aklı erenlerin, çok şükür bu sayede Amerika’daki ekonomik krizi atlattık! dedikleri uzun bayram tatili, öğlene dek Pamuk’a yoğun terapi, öğleden sonraları ise kız kardeşlerin kültür faaliyetleriyle geçer. Caddede ödüllü iki film görürler, Tatil Kitabı ve Gölgeler, beğenirler, Pera Müzesi’nde bayıldıkları, Doğu’nun Cazibesi başlıklı sergiyi, bir başka gün yine Pera’daki kalıcı sergileri gezerler, eh! ayağımıza kadar gelmiş, daha ne olsun? deyip Sabancı Müzesi’ne dehasına hayran oldukları Dali sergisini görmeye Emirgân’a giderler. Bir akşam sinema dönüşü, geç saate kadar Abdi İpekçi Caddesi’ne yayılmış “ayakkabı” düzenlemelerini incelerler. Akşam yemeklerini değişik yerlerde yiyip -her seferinde biraz kaygıyla- eve, Pamuk’a dönerler. Yavaş da olsa kedi, olabildiğince iyileşir, arada hiç adeti olmadığı halde pide içi yer, biraz boza, kefir yalar, evde kısa bir bayram havası yaşanır. Telefon mesajıyla Afrika’da bir kaç ülkeye, Pamuk’un sağlık durumu hakkında, az önce (her zaman yaptığı biçimde suya soktuğu elini yalayarak) bol su içti, demin kraker yedi, akşamüstü (evin diğer kedisi, bir zamanlar eşi olmuş) kız kediyi kovaladı, dün akşam bizi kovaladı... türünden iyi haberler iletilir.
Sonunda tatil biter, ortanca evine, kedinin sahibesi küçük kız kardeş de kendi evine döner. Kediden fazlaca bir şeye, bir çeşit insana dönüşmüş Pamuk’la, bu kimlik bunalımının görünümleri yüzünden çok arası olmasa da “abla”, yeni doğmuş bebek kedilerine, hatta sağır olan iki gözü farklı renkteki oğluna yaptığı muhteşem babalığı abartarak meme vermesiyle (evet, meme! “abla” da gözüyle görmüş olmasa inanmaz) haklı hayranlığını kazanan bu özel kediyi sahibine sâlimen devretmenin huzuruyla İstanbul’daki adresine, kızının yanına geçer.
Amacı 10 Ekim’de başlayacak Filmekimi’ni izleyip, çok özlediği, her birini analarının boyuna ulaşmış bulacağı kesin, Çomar’ın bebelerini görmeyi umut ettiği evine dönmek...
Etiketler:
Abdi İpekçi Caddesi,
Çomar,
Dali,
dedektör,
Doğu’nun Cazibesi,
Gölgeler,
Pamuk,
Pera Müzesi,
Sabancı Müzesi,
Tatil Kitabı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)